0.3

1.4K 220 360
                                    

Oy ve yorum yapmayı unutmayınn

Bedenim yanıyordu sanki. Her yerim ağrıyor başım zonkluyordu. Sanırım bu ölmediğimin kanıtıydı ama gözümü açıp etrafa bakacak gücüm bile yoktu. Sadece uyumak istiyor ama ağrıdan onu da yapamıyordum. Üstümden kamyon geçmiş gibiydi.

O sırada yüzüme konan yumuşak şeyle ister istemez hafifçe gülümsedim. Çok güzel hissettirmişti bu. Ne olduğunu bilemiyordum ama olsun. Yumuşak şeyleri seviyorum...

Aslında bu zaafım küçüklüğümden kalmaydı. İyi, sevgi dolu bir ailede büyümüştüm ama yine de temas sevmeyen bir çocuktum. Bu yüzden de annemgil beni severken hep 'yumuşak şeyler, tatlı şeyler sevilir' der öyle yaklaşırlardı. Beni sevmek için kullandıkları metot bana böyle bir etki yaratmıştı. Şikayetçi de değildim açıkçası ama bazen çocuksu duruyordum bu yüzden. Tek eksi yanı buydu sanırım.

Ha bir de tatlı ve yumuşak diye doğaüstü bir varlığın peşinden gitmemdi. Gerçi bu da kötü bir şey sayılmazdı. Kemiklerimin acısını saymazsak...

Bilincimin kapandığını hissettiğimde kendimi zorlamadım. Dinlenmeye ihtiyacım vardı ve sadece uyumak istiyordum. Bu yüzden karanlığa teslim ettim kendimi.

Şey... umarım emin ellerdeyimdir?

---

Bilincim geri geldiğinde gözlerimi hafiften araladım. Her ne kadar ağrım devam etse de şu an daha iyiydim. Gözümü tamamen açtım ve baktım etrafa. Ateş vardı. Mağara gibi bir yerdi burası. Altımda kocaman bir yaprak üstümde ise yeni örüldüğü belli olan küçük bir battaniye vardı.

Tanrım burası da neyin nesiydi?

Zorda olsa doğruldum ve derin bir nefes aldım. Gerçekten her yerim ağrıyordu ancak nerede olduğumu bilmeden rahat edemezdim. Bende böyle bir insandım işte. Merakım söz konusu olduğunda söz dinlemez illa kafama koyduğum şeyi yapardım. Her ne kadar acı verici olsa da...

Emekleyere çıkışa geldim ve taşlardan yardım alarak ayağa kalktım. Dışarıyı yani koskoca ormanı, sadece ayın ışığı aydınlatıyordu. Bu görüntü oldukça ürkütücü gözükse de bir yandan da huzur vermişti bana. Kendimi mağaranın girişine yasladım ve yavaşça yere çöktüm. Sanırım gücümü tüketmiştim.

Sahi.

Beni buraya kim getirmişti?

"Miyuvu... Vu vu."

Duyduğum tanıdık ses, gözlerimi sonuna kadar açmamı sağlarken o tarafa baktım. Ve işte oradaydı. Ağzında sepet, dokuz kuyruğunu da ortaya çıkarmış bana bakıyordu. Yutkundum. Beni buraya getiren o muydu? İyi de nasıl?

Paytak paytak yanıma geldi ve bir anda hızlanıp sepeti yanıma bırakıp geri çekildi.

Anlaşılan tek çekinen kişi ben değildim.

"Teşekkür ederim." Ağzım kuru olduğu için çok kısıktı sesim. Yine de oynayan kulaklarından beni duyduğunu anlamıştım. "Gerçekten teşekkür ederim."

Önemli değil dercesine kafasını salladığında artık emin olmuştum. Beni anlayabiliyordu.

"Bunlar benim için mi?"

Sepeti gösterdiğim de kuyruklarını ve başını oynattı. Gülümsedim. Sanırım açıp bakmamı ister gibi bir hali vardı.

Zorda olsa sepeti kucağıma aldım ve içine baktım. İçinde envai çeşit meyve vardı. Bazılarını ilk defa görürken bazıları ise bilindik tezgah meyvesiydi.

Bunları benim için toplamıştı. Benim yemem için. Gülümsemem büyürken tekrar ona baktım. Sanki beğenip beğenmediğimi merak ediyor gibiydi. Tatlı.

Kitsune •Hyunin•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin