3.1

781 163 388
                                    

Oy ve yorum 🌸
Bölümü doğru attım. Beyniniz biraz yanabilir şimdiden minik bir uyarı.
•••

"Hyunjin... Hyunjin uyan hey!"

Kulağımın dibindeki tiz sesle başımı masadan ayırdım. Gözlerimi kıprıştırıp tamamen açtığımda ofisimde hatta masamın önünde olduğumu fark ettim. Tanrım. Uyuyakalmıştım. Hayatımda ilk defa iş başında uyuyakalmıştım resmen. Kafamı iki yana sallayıp hemen Changbin'e baktım. Kendime gelmem gerekiyordu. Daha yetiştirilecek bir sürü dosya vardı çünkü. Öylece uyuyamaz daha iyi ihalelere girmek için belge hazırlamalıydım.

"Kusura bakma. Ne zaman uyuduğumu bile hatırlamıyorum. İçim geçmiş."

"Sorun değil dostum. Sadece benim yerime Seungmin'in seni yakalamadığına şükret. Bugün kendinde değil gibisin. Onun gelmemesi iyi olmuş."

"Ne?" Başımı tuttum. Garip bir sızı vardı ve bedenim feci halsizdi. Oysa dün ben erken uyuyup uykumu almıştım. Değil mi? Ayrıca Seungmin'in gelmediğini hatırlamıyordum. Sabah görmemiş miydim? Arkadaşım dediğinde haklıydı galiba. Kendimde değildim.

"Bugün izin kullandı ya hatta süresiz olarak. Bilmiyorum Hyunjin bence bu işte bir gariplik var. O adamdan beri Seung daha çok izin alıyor."

"Bu iyi bir şey değil mi?" Bileğimdeki pembe lastik tokayla saçımı bağlamaya çalışıyordum bir yan- pembe mi?

"Hyunjin sen iyi olduğuna emin misin?"

Saçımı toplamayı bırakıp Changbin'e baktım. Bence de iyi değildim. Tavırlarımla bilincim uyuşmuyordu sanki. Garip hissediyordum. Yutkundum. Sanırım bir kahve içmeliydim. Sabah kahve içmeden evden çıkmayan ben sanki şu an günlerdir kahve içmemiş gibi hissediyordum. Sahi. İçmiş miydim ki?

"Ben kahve alacağım. Durumuma göre de eve geçebilirim. Evde devam ederim. Raporları listele ve yeni teklifleri değerlendirmeye al Chang. Yarın hisse sahipleri olarak toplantı yaparız."

Ayağa kalktım ve o beni başıyla onaylayınca yavaş adımlarla odadan çıktım. Kendime gelmek için kaşlarımı kaldırıyor gözlerimi yumup geri açıyordum ki bu sırada kahve makinasının olduğu yere gelmiştim zaten. Hemen karton bardağı makinenin önüne koydum. Çift shot espressonun yapamayacağı şey yoktu. Acaba üç-

"Felix?"

Alnımda olan elimi kahve yerine koyup ona baktım. Yanımdaydı şu an. Altın rengi gözleri ve yüzünü kaplayan çilleriyle bana bakıyordu. Kaşlarımı çattım. Çok nasıl desem korkmuş duruyordu. Biraz da gerilmiş? Hayır. Fazlasıyla gerilmiş.

"Ne oldu neden öyle bakıyorsun?" Makineyi tuşlayıp iyice ona döndüm. Kaçmak istiyordu sanki ama benim cevap almadan onu bırakmak gibi bir niyetim yoktu. Çalışanımdı sonuçta. Benden korkmalıydı ama bu derece olmasını doğru bulmuyordum.

"Yok yani ben bir şey yok hyu- patron. Herşey yolunda sadece ben şey..." Önümdeki çocuğun elleri birbirine dolanırken son anda kahvesini dökmekten kurtuldu. Sonrada küçük bir kahkaha atmış ve derin bir nefes almıştı. "Şey sadece dün verdiğiniz dosyaları hala diziyorum bitiremedim onun aaa mahçupluğu evet mahçupluk."

Yüzde yüz eminim ki bu gülümseme güzel yalan buldum gülümsemesiydi.

Burnumdan nefes verip dudaklarımı yaladım. Yetenekli tatlı biri olsa da yalandan haz etmezdim. Lee Felix şu sıra gözümün önünde olup acı çekecek kişi olmaya hak kazanmıştı kısaca. Yavaşça yaklaştım ve kulağına eğildim. "Mahçup olman sinirimi bozuyor."

"Kyaaaak hemen gidiyorum yapıyorum dosyayı ben gidiyorum başarılar dilerim iyi günler de şey ederim gittim!"

İlk önce geri geri sonrada direk arkasını dönüp koşmaya başlamıştı. Garip. Telaşlı biri olduğunu biliyordum ama bu denli olması... Sakladığı bir şeyler var gibiydi.

Kitsune •Hyunin•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin