dört

13K 977 310
                                    

Merhabalar :)) Bölümler peş peşe günlerde geliyor, aktifliğimi korumaya çalışıyorum. Lütfen etkileşim azalmasın ki ben de motivasyon bulup devam edebileyim...

Medyada biraz sonra tanışacağınız beyefendi var: Özgür Akdoğan.

İyi okumalar!

~~~

Son birkaç saatte yaşananların verdiği yorgunluk, yüzüme kolaylıkla uykum var ifadesi oluşturabileceğim bir fırsat yaratmışken beni odada yalnız bırakması için fazla çabalamama gerek kalmamıştı.

Bu evde onunla ne kadar zaman geçireceğimden yüzde yüz emin olmam mümkün değildi, ancak ilk saatlerden itibaren onunla ilgili bir şeyler öğrenmeye başlamıştım. Taşımak için uzandığım bir karton kutu, bana babamın hayatından büyük bir parçayı açıkça göstermişti.

Yatağa serebilmem için getirdiği nevresimleri düzgünce örttükten sonra, odanın kenarına bıraktığı valizimden geceliğimi bulmuş ve giyinmiştim. Kutular odadan çıkmış; içeride yatak, dolap ve valizim dışında doğru düzgün bir şey kalmamıştı.

Oda uyunabilecek serinlikteyken, düşüncelerimde boğulduğum için sanki sıcaktan eriyormuş gibi sıkılıyordum yattığım yerde. Telefonumdan sürekli kontrol edip durduğum saate az önce baktığımda gece yarısı olduğunu görmüştüm.

Buraya geldiğimizde saat on buçuğa geliyordu, yani bir saatten fazla zamandır yatakta uzanıyordum. Uykum gelmek yerine benden koşarak kaçarken otelden geldiğimden beri gidermediğim tuvalet ihtiyacım karnımı ağrıtmaya başlamıştı. Odadan çıkarsam, henüz uyumadıysa sesimi duyup gelebilirdi. Bunu istemiyordum. O yüzden bekleyebildiğim kadar beklemiş, uykuya daldığını varsayabileceğim kadar çok zaman geçirmeye çalışmıştım yatakta.

Yerimde doğrulup yavaşça ayaklandığımda odanın karanlığında takılıp düşmemek için fazlasıyla dikkatli adımlar atıyordum. Kapıya ulaştığımda önce odanın ışığını açtım. Ardından kilitlediğim kapıyı açıp koridora çıktıktan sonra bu ışığı kullanabilmek için kapıyı yarı aralı bıraktım.

Odamdan çıkmadan önce banyonun hangi tarafta olduğunu belirtmişti. Bu yüzden oyalanmadan oraya doğru yürüyüp sessiz adımlarla banyoya ulaştım. İçeri girip işimi hallettikten sonra yüzüme yapışan saçlarımı düzeltip yeniden koridora çıktım.

Odanın kapısına ulaşamadan önce kulağıma birkaç ses dolduğunda olduğum yerde durakladım. Sesin geldiği yer, evin girişiydi. Orada başka hangi oda vardı bilmiyordum. Uyuduğunu sanarak odamdan çıkmıştım ama sanırım henüz uyumamıştı.

Beni duymadığını düşünerek odaya doğru aldığım yola devam ederken tıkırtılar daha da yükselince merakıma yenik düşmüştüm. Uyuduğumu bile bile bu kadar ses yapması biraz ilginçti. İnsan ilk gecesinde misafirine(!) biraz sessizlik sağlardı.

Çıplak ayaklarım, ince bir halı serili olsa da çoğunluğu açıkta kalan soğuk yer taşlarını döve döve ilerlerken sese gittikçe yaklaşıyordum. Kendimi mutfak girişinin önünde bulduğumda, perdesiz camlardan gelen ay ışığı dışında bir aydınlatması bulunmayan ortamı garipsemiştim. Işık açmadan bu karanlıkta ne yapıyordu?

Ona ne içimden ne dışımdan nasıl sesleneceğimi kararlaştıramadığımdan, geldiğimi belli etmek için hafifçe öksürdüm. Buzdolabında bir şey arıyor gibiydi. Tıkırtıların kaynağı da buydu.

Yüzü de dahil olmak üzere üst bedeni buzdolabı kapısının ardında saklıydı. Öksürüğüm tıkırtıların aniden kesilmesine, sonra yavaşça doğrulmasına yol açtı.

Düşten FarksızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin