Tatlı tatlı artıyor okunma sayımız, daha nice kalabalıklara :)
Düşten Farksız ve diğer kurgularımla ilgili duyurular, anketler ve yaptığım çekilişler için instagram hesabıma da uğrayın mutlaka.
insta: burmeseerubyy
Ne kadar çok yorum, o kadar hızlı bölüm orantımı artık biliyorsunuz diye düşünüyorummm
İyi okumalar!
~~~
"Özgür'ü arıyorum." dediğini duyduğum anda Pars'a doğru dönüşüm bir saniyeden fazla sürmemişti. Başımı iki yana sallayarak aramasını istemediğimi belli ederken yanaklarımdan aşağıya doğru akan yaşların yol alışlarını hızlandırmıştım.
Son yarım saattir dış dünyayla bağlantımı kesecek kalınlıkta duvarlar arasında sıkışıp kalmış bir haldeydim. Çalan telefonum ve ardından arabadan inip yaptığım konuşmaya kadar zihnim berraktı. Devamında neredeyse bilincimi yitirmeme sebep olacak kadar kuvvetli yaşadığım krizi ise tam olarak algılayabildiğimi söyleyemezdim.
Kaldırımın kenarına çöküşüm ve kendimi yeniden arabanın ön koltuğunda buluşum arasında birkaç saniyeden fazlası yokmuş gibiydi. Oturduğum koltuğa Pars'ın göğsüne yaslı halde geldiğimi biliyor, ancak kucağına aldığı ana dek neler yaşandığını doğru düzgün aklıma getiremiyordum.
"Aramayayım," dedi ben ona dönüp olumsuz anlamda başımı salladığım anda. "Sen bir yarım saat daha içli içli ağla yanımda. Ben böyle bekleyip hiçbir şey yokmuş gibi dururum, evet."
Odamda uykuyu beklerken ya da en azından yalnız olduğum başka bir anda gerçekleşmek yerine Pars'ın yanında beni bulan krizin, günlerdir üzerimde asılı duran her ne varsa hepsini içeren bir kriz olduğu belliydi. Kontrolümü kaybetmiştim. Nerede ya da kiminle olduğum gibi soruların yanıtlarını umursamadan içimi döküyordum.
"Aramayalım." derken dakikalardır hiç konuşmadığım ve bu süreyi ağlayarak geçirdiğim için sesim kısıktı. "Ağlamıyorum ben artık, bitti."
Arabanın tavan ışığının yettiği kadar aydınlıktı içerisi. Sürücü koltuğundaydı, hemen yanında da ben vardım. Mavileri yüzümde gezinirken anbean bakışlarını takip edebilmem de kolaydı bu yüzden.
"Mayıs ve Özgür'ün yemeği bu halde olmandan daha mı önemli?" diye açıkça sormasını beklemediğim için bir an duraksadım. Sorusuna geçiştirerek öylece bir cevap vermek yerine kendime gerçekten düşünebileceğim bir zaman tanıdım.
Ben yeterince kendi kendini sorgulayan biriydim. Bir başkasının beni kendimi sorgulamaya itmesine ise yabancıydım. Şimdi Pars'ın sorusuyla kalakaldığımda bu yabancılığın kucağında sıkışmış hissediyordum.
"Düşünmene gerek olmamalıydı," derken gözleri belli belirsiz kısıldı. Dikkatle gözlerine bakmıyor olsam asla fark edemeyeceğim kadar küçük bir detaydı bu. "Canın yanıyor, Despina. Benim teklif etmeme gerek kalmadan Özgür'ü aramayı sen istemeliydin hatta."
İsteyemezdim. İstemeyeceğim o kadar belliydi ki, Pars'ın da bunu görebiliyor olmasını dilerdim.
"Eve bırakabilir misin beni? Ya da taksi bulabileceğim bir yer-..."
"Kaçma." dedi cümlemi bitirmeme izin vermezken. "Kaçmak hiçbir şeyi çözmüyor, kaçmaya çalışma."
Eve gitmek isteyişimin beni sıkıştırdığı köşeden bir kaçış denemesi olduğunu anlamıştı hemen. Dudağımın kenarını dişlerimle ezdim. Fiziksel bir sızının, ruhumdakini kısa süreliğine de olsa gölgeleyebileceğine tutunmuştum.
![](https://img.wattpad.com/cover/347291744-288-k588655.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşten Farksız
Teen Fiction*Aile/aşk kurgusu *Yetişkin içerik barındırır --- "Bir ay boyunca burada olduğumu bile fark etmeyeceksin. Tek derdim o mektupta yazanı gerçekleştirip, altında kalabileceğim tüm vicdan yükünden kurtulmak." Boş bakışlar atabilen tek kişinin o olmadığı...