kırk dört

5.7K 827 417
                                    

Önceki bölüm savurduğum tehditler işe yaramış, ilk ve son alevli sahnemiz olur deyince yorumlara koşmuş herkes sanırım ahahahklaşldm

Bu bölümde de bol yorum bekliyorum sizden, yoksa yeni tehditler üretmeye başlayacağım ona göre artık...

Şakası bir yana gerçekten yorumlarınıza ihtiyacım var, uzunca bir bölüm okuyacaksınız. Satırlarda görüşelim 🙏🏻

İyi okumalar!

~~~

- 5 Mayıs 2002, İstanbul

"Lütfen," diye yalvarırcasına konuştu genç kadın. Bundan önceki cümlelerini hızla sıraladığından aksanı sıkça anadiline kaymıştı ancak kısa sözcüklerde bu sorunu yaşamıyordu. "İzin verin, gireyim."

Kapıda duran güvenlik görevlisi kadına olan sabrını çoktan tüketmişti. Sınav süresi başladıktan sonra içeriye kimseyi almaması emredilmişti. "Bacım laftan anlamıyorsun herhalde sen, alamam içeri diyorum. Uzatma işte, kendini de yorma beni de."

Hava öyle yakıcı bir sıcaklığa sahip değildi ancak bir nevi yarısını koşarak gelmek zorunda kaldığı yolculuğu genç kadının kan ter içinde kalmasına sebep olmuştu. Sıkıca toplamış olmasına rağmen özgürlüklerine kavuşmayı başarmış birkaç tutam saç yüzüne düştüğünde parmakları oraya uzandı. Saçlarını kulaklarının arkasına doğru iliştirirken başını salladı belli belirsiz. "Tamam, kusura bakmayın."

Güvenlik görevlisi kadının bir anda pes etmiş olmasına kısa bir süre şaşırdıysa da hiçbir şey söylemedi. Olduğu yerde duvar gibi kalmayı sürdürdü, bu sırada kadın yavaşça arkasını dönmüş ve binanın girişinden uzaklaşmak için adımlamaya başlamıştı.

Arkasına döner dönmez, o ana dek tuttuğu hıçkırıklarından biri dudaklarından dışarı taşıp kulağına çarpmıştı. Titremeye başlayan dudaklarını birbirine bastırarak düzgün adımlar atmaya devam etti. Dakikalar önce koşarak, nefesinin son demlerini kullanarak geldiği şimdi yolları gerisin geri yürüyordu.

Kulaklarında kendi hıçkırıkları ve hıçkırıkları bastırmak için aldığı içli nefeslerin sesleri varken zihninde yankılanan ses ise başkaydı.

'Ben olmadan bir hiçsin sen, desteğim olmadan iki adım uzağa gidemezsin Helen' diyordu zihninin içinde babası. Asla değişmeyen, soğuk ve kibirli sesiyle konuşup duruyor. Aynı sözcükleri tekrarlıyordu.

Aklı ermeye başladığından beri ezberindeydi tüm bunlar. Birkaç sözcüğün yeri değişirdi ama babasının söylediklerinin aslı hiç değişmezdi.

Güldü bir an kendi haline. Uzağa gidebileceğini, onsuz ayakta durabileceğini göstermek için on sekizine basar basmaz işe koyulmuştu. Bir şeyler kanıtlamak istediği kişi babası değildi, kendisiydi. Duyduğu tüm aşağılamalara inanmış, hepsini kabullenmeye başlamış olan kız çocuğuna iyi gelmek içindi çabası.

Babasının onu eliyle koymuş gibi bulamaması için, daha doğrusu bulsa da yanına gelememesi için ise en kesin yol şu anda sınırları içinde bulunduğu ülkeydi.

Adından başka bir şeyini bilmeden büyüdüğü annesinin yurdundaydı. Türkiye'deydi.

Babasının alnına silah da dayansa bu sınırlara adım atmayacağını biliyordu. Helen için Türkiye bir sığınaktı.

Düşten FarksızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin