Ben geldiimm, nasılsınız?
Önceki bölümün sonundan dolayı bu bölüm için sabırsız olduğunuzun farkındayım, çok bekletmemeye çalıştım :)
Bölüm sürprizli, buna değecek şekilde sizi de yorumlarda görmek istiyorum <3
Bölümlerin etkileşimleri sürekli düşüşte, bütün hevesimi söndüren bir durum ama gerçekten elinden geleni yapıyor halde bekleyenlerinize kıyamıyorum hiç. Olur da bir gün kıymaya başlarsam bölüm sıklığımız ve uzunluğumuz asla böyle olmayacak ahahsldmcşdlc
İyi okumalar!
~~~
Çocukluğumdan hatırımda kalan doğum günlerimin neredeyse hepsi annemin yaptığı, içine benim sevdiğim meyveleri doldurduğu pastaların üzerinde söndürdüğüm mumlar ve o mumların her geçen yıl birer birer artan sayılarıyla birlikte aldığım yaşlardan ibaretti.
Mum sayıları arttıkça omuzumdakiler ağırlaşmış, her doğum günümde daha da düşük omuzlarla o mumları üfleyip söndürmüştüm.
Annem birlikte seçtiklerini söyleyerek bana bir hediye paketi uzatırken, bu hediyenin bende uyandırdığı hevesler ben büyüyemeden solup kaybolmuştu. O hediyelere karanlık gölgesini düşüren, belki o akşam ya da bir yolunu bulamadıysa ertelenen birkaç akşam sonrasında 'asıl hediyemin' ne olduğunu göstermek üzere yanımda beliren canavardı.
Normal şartlarda bütün bu yaşananlar, doğum günlerimin üzerine karışan o koyu renkler beni her şeye küstürmeliydi belki. Aklım ermeye başlar başlamaz doğum günlerinden nefret etmeli, o günü yas günüm varsaymalıydım.
Öyle yapmamıştım.
Aksine 11 Haziran'ı, yılın benim dünyaya gözlerimi araladığım o gününü kendime en umutlu olduğum gün olarak saklamıştım.
Pastadaki mumları söndürürken kapattığım gözlerimin ardında dilediğim dilekler ben büyüdükçe umutsuzlaşmak yerine bin kat umutla dolmuştu. Nefes almaya devam edebilmek için benim buna ihtiyacım vardı. Her şeyden öte, her şeyden önce ruhumu ayakta tutan umuttu.
Yaşadığım on dokuzuncu yıl benden annemi aldıktan sonra, onun gidişinin ardından geçirdiğim doğum günümde ilk kez mum söndürmemiş ve yine ilk kez annem bir kenarda beni izliyorken değil; yapayalnızdım.
Her şeyin bittiğini sandığım o doğum günü, ne pasta ne de muma sahip değildim ama dudaklarımdan gece yarısı doğum günüm başlar başlamaz dökülen dileklerim öylesine hızlı gerçekleşmeye başlamıştı ki...
Belki de dileklerin büyüsü mumlarda değil, bambaşka bir yerdeydi.
Yanımda duran, söndürülmek için son demlerini eriterek direnen, üzerine saplı durduğu pastayı kendi izleriyle lekelemeye başlamış olan muma bakmıyordum aslında. Gözlerim saniyeler önce saplandığı yerden ayrılmamıştı ancak mumun çok zamanının kalmadığının da farkındaydım.
Dudaklarımı aralayıp adını seslenerek sessizliği parçalamadan önce zihnimde aynı anda farklı yerlerden başka başka sesler yükseldi.
Abim doğum günlerini kutlamaz, kutlanılmasından da hoşlanmaz diyen Mayıs'ın sesine; beklediğin tepkiyi alamadığında kendini çok üzme diyerek beni bir şeylere hazırlamaya çabalayan Özgür'ün sesi karıştı. Babamın planımı öğrendiğinden beri hayal kırıklığına uğrayacağımı düşündüğünü dile getirdiği anlar da diğer seslerin peşi sıra dizili haldeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşten Farksız
Teen Fiction*Aile/aşk kurgusu *Yetişkin içerik barındırır --- "Bir ay boyunca burada olduğumu bile fark etmeyeceksin. Tek derdim o mektupta yazanı gerçekleştirip, altında kalabileceğim tüm vicdan yükünden kurtulmak." Boş bakışlar atabilen tek kişinin o olmadığı...