Dört bölümde 3k olmuşuz, inanılmaz tatlısınız. Yorumlarla bolca destek olduğunuz için de teşekkür ediyorummm
İyi okumalar!
~~~
"Görmek istediğin bir yer yok mu gerçekten?"
Yoldan ayırdığı bakışları anlık olarak üzerime çevrilirken, başımı iki yana salladım. Sesli olarak daha önce yanıtlamıştım, bu kez baş hareketim yeterli olurdu.
Kahvaltıdaki konuşmalarımız, konu annemi bulduktan hemen sonra ikimizin de sessizliğe gömülmesiyle sonlanmıştı. Birbirimize ne sorarsak soralım; kilit nokta benim varlığımdan haberi olmayışı, annemin bunu ona duyurmayışıydı. Bu kısmı aydınlatamadıktan sonra diğer cevaplar önemini yitiriyordu.
Restorandan ayrılmadan önce bana İstanbul'da görmeyi istediğim bir yer olup olmadığını sormuştu. Aklımda birden çok yer olsa da, olumsuz yanıt vermiştim. Zaman zaman garipleşen bir elektriğe sahiptik. İstanbul gezisi yapmak için riskli bir ikiliydik bana kalırsa.
Arabaya bindiğimizde bir süre sonra sorusunu tekrarladığında ise cevabım aynıydı. Eve gitmek istiyordum.
"Sen bilirsin, günler torbaya girmedi."
Yola diktiğim mavilerimi ayırıp ona döndüm. "Özellikle mi garip deyimler kullanıp duruyorsun?"
Hafifçe güldü. Bir eli direksiyonda, diğeri ise kendi tarafındaki cama yaslı halde duruyordu. Klima, onun ifadesiyle, üzerimdeki büyük açıklıktan beni çarpabileceğinden dönüş yolumuzdaki serinlik ihtiyacını camları açarak karşılamaya çalışıyorduk.
"Anlayamadığın ilk anda yüzünde şaşkın bir ifade beliriyor. İzlemesi keyifli."
"Yaşaması keyifsiz," dedim direkt ekleyip. Gülüşünü söndürmeden, kırmızı ışıkta durduğumuz için rahatça bana baktı. "Günler torbaya girmedi, aceleye getirmeye gerek yok önümüzde bolca zaman var demek."
"O zaman öyle deseydin," diyerek ağzımın içinde homurdandım. Göz kırptıktan sonra yeşil ışık yanar yanmaz arabayı hareket ettirdi. "Sayemde kelime kutun genişliyor, güzel bir şey değil mi bu?"
Cevapsız bıraktım. Ilık da olsa esinti serinlememe yardımcı olurken yüzümü sağıma doğru çevirmiştim. Birkaç dakika sonra arabayı bir melodi doldurdu. Ön konsoldaki yerine takılı bıraktığı telefonu, başımı o henüz uzanmadan çevirdiğim için görebilmiş ve ekranda yazan ismi okuyabilmiştim.
Arayan Canan Hanım'dı.
Telefonu açıp kulağına yasladı. "Efendim anne?"
Canan Hanım'ın sesini duyamıyordum. Yalnızca onun söylediklerini duyabilmem mümkündü.
"Günaydın sana da, arabadayım evet." dedikten sonra ne duyduysa bakışları beni buldu kısacık bir an. "Evde değil, yanımda."
Canan Hanım'ın beni sorduğunu anlamıştım böylece.
"Hayır," diyerek kısa bir cevap verdiğinde acaba bu seferki soru neydi düşünerek kendi içimde bir sorgulama anı yaşasam da tabii ki bir yere varamadım. "Sorarım anne, ama isteyeceğini düşünmüyorum."
Bana mı bir şey soracaktı?
"Tamam, haber vereceğim. Görüşürüz." Telefonu kapatıp az önceki yere geri bıraktı.
Meraklı bakışlarımın üzerinde gezindiğini görmüştü. Beni yormadan konuşmaya başladığında mutluydum. "Annemler seni davet ediyorlar. İstemeyeceğini düşündüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşten Farksız
Teen Fiction*Aile/aşk kurgusu *Yetişkin içerik barındırır --- "Bir ay boyunca burada olduğumu bile fark etmeyeceksin. Tek derdim o mektupta yazanı gerçekleştirip, altında kalabileceğim tüm vicdan yükünden kurtulmak." Boş bakışlar atabilen tek kişinin o olmadığı...