otuz sekiz

7.4K 1K 507
                                    

Bana sık sık bölüm sormanıza bayılıyorum ancak bölüm yayımlandığında sanki kimse bölüm beklemiyormuş gibi sessiz sakin okuyup burayı terk etmenize kesinlikle bayılamıyorum...

Neyse diyelim, artık alıştım buna da; ben son kitabımı yazıyor olana dek aynı devam edeceğiz herhalde ahhahahhhsh lütfen bölümden yorumsuz ayrılmayın, artık dilimde tüy ve ruhumda enerji kalmadı bu konuda :p

Medyada Despina Ahu Akdoğan var, ismini böyle uzunca yazarken bile kendisi adına mutlu oluyorum bebek kızım benim <3

İyi okumalar!

~~~

Yükün ağırlığı omuzdayken değil de yere indirildiği an belirgin hale gelirdi. Yaşanan boşluk hissi her tarafa yayılır, bir süredir omuzda olan o yükün nasıl ağır olduğunu haykırarak kendini gösterirdi.

İçinde bulunduğumuz gün de eklenirse dört güne varan zamandır hissediyor olduklarım bu benzetmeyle az çok tarif edilebilirdi.

Omuzlarımdan tüm yük kalkmış sayılmazdı ama o yükün en ağır, taşıması en zor taraflarından biri artık benimle değildi. Yüküm ne kadar hafiflediyse, o kadar özgürdüm.

Özgür'ün iki gün önce babama söylediklerine tesadüfen şahit olmuştum.

'Konuşmayacak, evden hiç çıkmak istemeyecek diye düşünüp çok korktum. Tam aksini yapıyor olması daha mı korkutucu olmalı, bilmiyorum.'

Dört gün önce o küçük kulübede gözlerimi kapanan bilincime uyum sağlatıp yumduktan sonra yeniden gözlerimi açışım ertesi sabahın erken saatlerini bulmuştu. Yaşananların rüya -ya da belki kâbus- olmayışını kendi kendime kabullendirmem, hayatımdaki en büyük çıkıntının dümdüz hale gelmiş oluşunu gerçekleşmiş saymam uzun süreler alır gibi görünüyordu sanırım. Özgür'ün söylediklerinden anlaşılan buydu.

Öyle olmamıştı.

Yıllarca, özellikle de son bir buçuk ay boyunca yani yolum babamla kesiştiğinden beri, varlığının benden uzak olmasını dilediğim canavar artık yoktu. Bunu kendime fısıldar fısıldamaz ruhum ferahlamış, zihnimde tozlu raflar yıkılmış ve o ağır yüklerin yarısından çok çok fazlası omuzlarımdan kalkmıştı.

Dışarıdaydım. Dört günü ne kadar dışarıda geçirebilirsem o kadar dışarıda geçirmiştim. Yanımda olmalarından büyük bir keyif alacak olduğumu bilmeme rağmen bunu birkaç kez tek başıma yapmış ve içimde hiçbir korku filizlendirmeden, arkama bakıp takip edilecekmişim gibi gerilmeden aklıma esen yerde bulunmuştum.

"Ben geldim!" diye seslendim anahtarla açtığım kapıyı geriye iterken.

"Hoş geldin bebeğim, mutfaktayım."

Babamın gür sesini duyduğumda dudaklarıma yerleşen gülümsemeyi kontrol etmeye çabalamadım. Kapıyı kapatıp ayakkabılarımdan kurtulduktan sonra üst bacağımın yarısına kadar gelen uçuş uçuş eteklere sahip elbisemi savurarak mutfağa yol aldım.

Babam tezgâha dönük, sırtı bana bakacak şekilde bir şeyle uğraşıyordu. Koşup dibine kadar girdikten sonra başımı kolunun yanından uzatıp yaptığı işe baktım.

"Ne yapıyorsun burada?" diye sorsam da çay yapıyor olduğu gayet açıktı.

Yanağımı koluna doğru yaslamış halde öne bakıyordum. Başını eğip saçımın üstünden sertçe öptü. "Çay demliyorum yavrum."

Düşten FarksızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin