elli

3.9K 602 151
                                    

50.bölümü yazıyor olma farkındalığı bana iyi gelmedi, duygusallaştım. Hangi ara bu kadar bölüm geçip gitti..?

İyi ki buradasınız :)

Biraz tripli biraz nazlı biraz da alevli bir bölüm okumak üzeresiniz:

İyi okumalar!

~~~

Saç diplerimde ve omuzlarımda belli belirsiz sıcak dokunuşlar hissetmeye başladığımda gözlerim kapalı kalmaya devam etse de bilincim uykudan biraz da olsa sıyrılmıştı.

Dokunuşların sahibinin, dün gece yan odasında uyumama rağmen yanıma gelmeye direnen ancak bu gece aynı direnişi sürdüremeyen Timur Akdoğan olduğunu biliyordum.

Gözlerim kapalı olsa da dokunuşunu geriye kalan tüm dokunuşlardan ayırt edebilirdim. Parmaklarının ucundan bana akan bir şeyler vardı ve o şeylerin kaynağı da 'babam' oluşuydu.

Saçlarımı sevmesine, omuzlarımı masaj yapıyor gibi usul usul okşamasına müdahale etmeden sessizce ve elimden geldiğince bozmadığım düzenli nefeslerimle eşlik ederken aradan geçen dakikaların sonu ben ya da o tarafından getirilmezdi. İkimiz de bu konuda inatçıydık, biliyordum.

Bu anı bölenin kapının kısık gıcırtısı olması hoşuma gitmemişti tabii.

Ben uyuyor rolüme devam etsem de kapıdaki sesin ardından babamın parmakları saçlarım ve omuzlarım arasındaki döngüden kopmuşlardı.

"Gün aymamış size," diyen ses Özgür'e aitti. "Biz de öyle sefil ve aç halde içeride bekliyoruz işte."

"Saat kaç?" diye sordu babam Özgür'ün yakınmasını pek umursamadan. Sesi kısıktı.

"Dokuz buçuk," dediğini duyduğumda şaşkın bir tepki vermemek için kendimi bayağı zorlamıştım.

"Ve sen uyanıksın, ayaktasın, gözlerinden uyku akmıyor..." Babam benim yerime doğru tepkiyi verince rahatlamıştım.

"Abim uyandırdı," dedi Özgür dertli dertli. "Kendisi yine karga bokunu tüketmeden kalkmış, beni de ayağa dikti. Despina'yı bekliyoruz."

"Despina'yı bekliyorsunuz..?" dedi babam sorar gibi. Bana uzun zamandır bu adımla seslenmediğinden onun telaffuzunu neredeyse unutmuş hale geldiğimi az önce fark etmiştim. İlk kez duyduğumda adımı güzelce seslendirmesine hem şaşırmış hem de bayılmış olduğumu dünmüş gibi anımsıyordum.

"Aynen," dedi Özgür. "Kızını bir tek sen özlemedin abi, bu bilgiyi yeni edinmiş olamazsın. Dua et sabah kapıda başka misafirler de sıra olmamış."

Başka misafirlerden kastı sanırım Pars'tı. Adının aklımda öylece yankı bulması bile kaslarımı gevşetecek, göğsümü ferah bir nefes üflenmiş gibi şişirecek kadar etkiliydi.

"Olsalar ne yazar lan?" diye yükselen babam sanırım göğsünde beni uyutuyor olduğunu bir anlığına unutmuş olacak ki uyku rolümü koruyamayacağım kadar yüksek bir ses ve sarsıntı yaratmıştı.

Gözlerimi açtığımda kapıya dönük olduğum için bize doğru bir iki adım atıp odanın ortasına doğru gelen Özgür'e bakmıştım önce. Göz kırptı bana. "Günaydın çığırtkan."

"Günaydın," dedim uyuşuk bir sesle. Yanağımı refleksle yaslı olduğum sert gövdeye bastırmıştım. Bu da sesimi daha da boğuk hale getirmişti.

Geceye dair hatırladığım son anım, babam eve geldikten sonra onunla kapının biraz ötesinde geçirdiğim dakikalardı. Devamında tüm olanlar bana ağır gelmiş olacak ki her zamanki gibi vücudum savunma mekanizmasını çalıştırmış ve beni uykuya itmişti.

Düşten FarksızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin