Bir türlü içimden bölümü yazmaya başlamak gelmedi, küçük gecikme için üzgünüm. Zorlama bölümler yazmayı sevmediğimden ara ara kendimi toparlayana kadar sizi beklettiğim zamanlar oluyor :')
Size kendi doğum günümde bölüm getirdim, bana minik bir hediye olarak bölümü oylamayı ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen...
Medyada Despina'nın bölümdeki elbisesi var :p
İyi okumalar!
~~~
"Yavaş yavaş iç de sarhoş olma sakın."
Özgür'ün alaylı sesine dişlerimi sıkarak tepki verirken göz ucuyla babama doğru baktım. Sabur diler gibi başını tavana kaldırmıştı.
"Su içiyorum!" dedim sinirle. Üç hafta öncede kalan aklını yerine getirmezse bardağımı kafasına fırlatıp durumu ben çözecektim.
"Ben uyarayım dedim çığırtkan, sonra kapılardan topluyoruz seni."
Homurdana homurdana koltuktan kalktım.
Tam olarak üç hafta önce, Pars'ın beni ayılmama gerek duymadan eve geri getirmesiyle birlikte başlayan ve asla son bulmayan Özgür Akdoğan şakalarına artık tahammülüm kalmamıştı.
O akşam yaşananları doğru düzgün anımsayamasam da aklımda olan en net an, babamın beni Pars'ın kucağında gördüğünde yaşadığı şok anıydı. Sabah hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam etmiştik. Babam sarhoşluk konusunda ağzını açabilecek son insan olduğunu iyi bildiğinden bana doğru düzgün bir şey söylememişti. Gerçi Pars'ın ertesi gün beni ağlatacak kadar kızaran yanağını düşünürsek, uyarısını benim yerime ona iki katı düzeyde yapmıştı.
Özgür ise babamın aksine o günü o günde bırakamamış, günler hatta artık haftalara ulaşan zaman boyunca benimle durup durup dalga geçmeye kendini programlamıştı.
"Küstün mü abim?" diye bağırdığında geriye dönmedim. Sinirle odama yönelttiğim adımlarımı hızlandırırken arkamdan tekrar sesi geldi. "Barışalım da kendini içkiye verme bak."
Çığlık attım. Evet, gerçekten koca bir çığlık attım.
Özgür'ü susturan çığlığım evde yankılanırken hızla geriye dönmüş ve yeniden salona girmiştim. Babam şaşkınca yüzüme bakıyorken onda oyalandırmadığım bakışlarımı Özgür'e çevirdim. Bulduğum ilk yastığı alıp sertçe kafasına attığımda ne olduğunu anlayamadığı için reflekslerini henüz çalıştıramamış ve darbeyi kolayca yemek zorunda kalmıştı.
"Lan!" diye haykırdığı sırada toparlanmasına izin vermeden suratına bir yastık daha attım. Yastık yüzünden düşemeden üçüncü yastıkla birlikte üstüne koşmuş ve elimden bırakmadığım yastıkla önüme gelen her noktasına vurmaya başlamıştım.
Birkaç saniye içinde babam keyifle gülmeye başlamışken Özgür beni zapt etmek için kollarımı tutmaya çalışıyor ancak sinirden yükselen enerjimi asla kontrol edemiyordu.
"Bıktım senden!" diye cırladım. "Niye susmuyorsun hiç?"
"Yavrum şaka yapıyorum ki ben sana," derken sonunda bileklerimden beni yakalamıştı. "Komik değilsin."
Alınmış gibi yüzünü düşürdü. "Ne demek komik değilim?"
Oflayarak ellerimi çekiştirdim. "Değilsin işte."
"Gülüyorsunuz ama bana."
"Kim gülüyor?" dedim çok şaşkın bir halde. Duraksadı. "Mayıs..." dedi ilk bulabildiği sağlam yere sığınıp. Sırıttım. "O sen üzülme diye gülüyor, aşkından sadece."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşten Farksız
Teen Fiction*Aile/aşk kurgusu *Yetişkin içerik barındırır --- "Bir ay boyunca burada olduğumu bile fark etmeyeceksin. Tek derdim o mektupta yazanı gerçekleştirip, altında kalabileceğim tüm vicdan yükünden kurtulmak." Boş bakışlar atabilen tek kişinin o olmadığı...