Gelebildiğim kadar hızlı geldimm
Bir süredir bekliyor olduğunuz birden fazla şeyle karşı karşıya kalacağınız bir bölüm okumak üzeresiniz. Derin bir nefes alın, hazırsanız başlayalım ;)
Lütfen yorumlamayı atlamayın, ayda bir bölüm atsam da haftada bir bölüm atsam da aynı yorum sayısını görünce gerçekten tadım kalmıyor. Boşa çırpınıyormuş gibiyim artık.
İyi okumalar!
~~~
Olduğum yere -olup olabileceğim en rahat yerlerden birine- yaslıyken bakışlarım tek bir yerde durmak yerine etrafımdaki herkeste geziniyordu.
Yanağım babamın göğsünde, vücudum ona ağırlığını bırakmış halde yarı oturur şekildeydim. Yaşanan Leyla ile Mecnun patlamasının ardından verdiği tepkiyle beni yeterince hayranı değilmişim gibi daha da beter bir duruma sokan Timur Akdoğan ona yapışmamdan gayet memnun görünüyordu.
Dedemin arada ters ters süzdüğü Pars ise bana bakarak kendini şarj etmeye çalışıyor, devamında yine çaresiz kalıp dedeme dönüyor ve derisinden geçecek kadar keskin bakışların hedefi olmaktan kaçamıyordu.
Halam ve amcam ise dedemin Pars ve bana yetecek kadar kuvveti olduğundan kendilerini Özgür ve Mayıs ile oyalamayı tercih etmişlerdi. Bugün Mayıs benim üstümdeki baskıyı sürekli yarıya indirme görevi görüyordu ve onun adına üzgün olsam da kendi adıma çok sevinçliydim.
"Biraz daha sırtımı okşarsan uyuyabilirim burada baba," diyerek babamı uyardığımda elinin hareketini duraksatmadı bile. Başını hafifçe eğip saçlarımın üstünü öptükten sonra beni kendine daha çok çekti. "Uyu istiyorsan bebeğim, yorgun musun çok?"
Dudaklarımı büktüm. Göğsünden kalkmadan yüzümü yukarı doğru kaldırıp ona bakmaya çalıştım. "Halam biraz fazla seviyormuş alışveriş yapmayı," dedim kısık sesle. "Ben de çok seviyorum ama... Halam kadar değil."
Babamın gülüşüyle birlikte bedenim hafifçe sarsıldı. "Seni bile bıktırdı yani, öyle mi?"
"Kim bıktırmış?" diye soran dedemi duyunca babamın benim kadar kısık sesli konuşmadığını anlayabildim. "Bu mu?"
'Bu' diyerek gösterdiği noktada oturduğu tekli koltuğu hiç boşluk bırakmadan kaplayan Pars vardı. Evin koltuklarının küçük olduğunu söyleyemezdim, küçük olan bir şey yoktu ancak ortada normalden büyük olan bir şey olduğu kesindi.
"Yok," dedim hemen. "O değil."
Pars onu savunmaktaki hızıma ve telaşıma muhtemelen benden başka kimsenin dikkat etmeyeceği boyutta bir gülümsemeyle tepki verdi. Dudaklarındaki kıvrıma çok fazla odaklanmadan dedeme baktım tekrar.
"Halamdan bahsediyordu babam."
Halam hızla elini ağzına kapattı. Dedemden sonra onlar da susup bizi dinlemeye başlamışlardı galiba.
"Sevgilini koruyacaksın diye beni sattın mı sen öylece?"
Aklım karışmış halde omuzlarımı düşürdüm. "Sattım mı?" dedim gözlerimi birkaç kişide gezdirip. "Nasıl sattım?"
Özgür benim anlama engelime ilk tepkiyi vererek sırıttı. "Sistemi hata veriyor böyle arada."
Kaşlarım çatık halde ona baktım. "Ben en azından arada hata veriyorum, sen hep hatalı geziyorsun."
Düşünmeye bile zaman ayırmadan çevirdiğim laf kısa bir sessizlik yarattı. Ardından aynı anda Özgür ve ben dışında kalanlardan gülüşler yükseldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşten Farksız
Teen Fiction*Aile/aşk kurgusu *Yetişkin içerik barındırır --- "Bir ay boyunca burada olduğumu bile fark etmeyeceksin. Tek derdim o mektupta yazanı gerçekleştirip, altında kalabileceğim tüm vicdan yükünden kurtulmak." Boş bakışlar atabilen tek kişinin o olmadığı...