Kısa bir özleşmenin ardından yorgun argın da olsa gelebildim sonunda. Yokluğumda 100k olmuşuz, nice nice kalabalıklara diyelim :)
Yorumlarınızı okumayı çok özledim, umarım özlemim biraz diner bu bölüm
Medyada Pars var...
İyi okumalar!
~~~
"Doymadın mı artık?"
Çiğnemekte dahi zorlanacağı büyüklükte parçaları ağzına tıktığı için yanakları şişip gerilen Mayıs'a baktığım sırada konuşmuştum. Aramızda oturan babama aşmam gereken bir dağ muamelesi yaparak onun üzerinden Mayıs'a doğru yaklaşmıştım.
Yanakları normal haline henüz dönmemişken göz ucuyla babama baktı. Babam bunu fark edemedi, kendisi çayını içmekle meşguldü çünkü.
Mayıs dışında herkes normal haline dönmüş sayılırdı ancak o bir türlü rahatlayamamıştı. Babamın ona 'Ahu' olduğumu söylediği andan sonra çenesini tutamayıp abisinin adından yaptığı çıkarım babamı -ve tabii Özgür'ü- bir dakikadan kısa da sürse ağır bir şoka sürüklemişti. Durumu kurtaran ben olmuştum. Yani en azından Pars'ın kıvrılan dudaklarına eşlik eden keskin bakışları yüzümden çekilir çekilmez elimden geleni yapmıştım.
Saçmalamayı göze alarak konu değiştirmem bir noktada işe yaramıştı. Özgür'ü aç oluşundan vurup kahvaltıya gömerken babamın odağını da ona sokulup bir şeyler anlatarak farklı yöne çekmiştim.
Mayıs'ın cevabını beklemeden sandalyemi geriye iterek hareketlendim. Lavaboya gideceğimi anlaması için büyük bir tahmin yeteneği gerekmiyordu. Ağzındakileri inanılmaz bir hızla bitirip o da ayaklandı. "Ben de geleyim."
Masada kalan üçlüden hiçbiriyle göz göze gelmemeyi başarıp adımladım. Tam olarak hangi yöne gideceğimi bilmiyordum ama Mayıs beni bu dertten kurtararak solda kalan kısma doğru yürümeye başlamıştı. Ona yetişip yanında adımlamaya başladığımda iki koluyla birden koluma sarıldı sıkıca.
"Son yarım saatte gerildiğim kadar daha önce hiç gerilmemiş olabilirim galiba."
Hafifçe göz devirdim. "Kendi kendine yaptın, ayrıca bahsettiğin yarım saat boyunca nefes almadan yemek yedin Mayıs."
"Evet... Bir haftalık kahvaltımı bugün yaptım."
Dayanamayıp güldüm. Güldüğümü duyduğunda gözlerini iri iri açarak bana doğru baktı. "Küsmedik değil mi? Küstün diye çok korktum."
"Babam bir şey diyecek mi diye korkmaktan bu aklına gelmemiştir diye düşünmüştüm. Demek ben küstüm diye de korktun..?"
Oflayarak dudaklarını sarkıttı. "Unutmaya çalışıyorum o anı, lütfen susar mısın? Timur abinin bakışları gözümün önünde şu an." Söylenerek lavabonun kapısını itip açtı. Restoran kalabalıktı ama burada kimse yoktu.
Girdikten sonra ikimiz de kabinlere doğru hareket etmeyince bir an göz göze geldik. "Girmeyecek misin?" diye sordu. Başımı iki yana sallayarak yanıtladım. Masadan kalkıp Mayıs'ı normal ayarlarına döndürebilmek için buraya gelmiştim. "Sen?"
O da olumsuz anlamda başını oynattı. Direkt geri dönmemiz garip olacağı için bu süreyi kısaltmak üzere elimi yıkamak için lavabo tezgâhına doğru yürüdüm. Mayıs da aynada saçlarını düzeltmekle uğraşıyordu.
"Despoşum?" dediğinde aynadan ona doğru baktım. "Şeyi sen de gördün değil mi?"
"Neyi?" dedim merakla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşten Farksız
Novela Juvenil*Aile/aşk kurgusu *Yetişkin içerik barındırır --- "Bir ay boyunca burada olduğumu bile fark etmeyeceksin. Tek derdim o mektupta yazanı gerçekleştirip, altında kalabileceğim tüm vicdan yükünden kurtulmak." Boş bakışlar atabilen tek kişinin o olmadığı...