Yani tövbe haşa ama ben yorumların gazına gelerek işimi gücümü bırakıp sürekli bölüm yazacak kadar kafayı yemiş olabilir miyim ya..?
Bu bölüm yeni yıldan önceki son bölümümüz, dileklerinizin tümünü kısa zamanda gerçeğe dönüşmüş halde bulacağınız 'düşten farksız' bir yıl olsun 2024
Önceki iki bölümün ağırlığından sıyrılabilelim istedim, daha soft bir bölümle geldim ve bayağı uzun tuttum bölümü de. Tepkilerinizi yine de merakla bekliyorum, az olay var diye susarsanız bundan sonraki bölümlerde tansiyonunuz hiç inmez bakın ahkfcjdklşdcm
İyi okumalar!
~~~
"Önce ben geldim!" diye sızlandım Özgür'ü tişörtünden tutup çekiştirirken.
"Ee?" dedi umursamazca.
"Benim sıram!"
"Kim demiş?"
Aynı tonda ve asla öfkelenmeden sormaya devam ettikçe sinirlerim bozuluyordu.
"Ben diyorum."
"Öyle mi prenses? Senin sözünün üstüne söz söylenmez, geç o zaman."
Ne dediğini tam olarak anlamak için çok da çaba harcamadım. Bedenine çarpıp banyoya girerken arkamdan gülüyordu.
Uykudan uyanmama sebep olan tuvalete gitme ihtiyacım artık karnımı ağrıtmaya başlamıştı. Gözlerimi bu hisle araladığımda güneş çoktan doğmuş, henüz tepeye ulaşamasa da yolu yarılamıştı; saat on olmak üzereydi.
Yatağımda beni sıkıca sarmış kollar ve kolların ait olduğu bedenin boynunda soluklanır halde uyanmıştım. En son arabada gözlerimi uyku rolü yapmak için kapattığımı hatırlıyordum. Devamında olanlar zihnimde birbirleriyle eşleşemeyecek kadar silikti.
Banyonun kapısını açıp çıkmak için adımlayacakken Özgür'ün aynı noktada dikildiğini gördüm. "Çıkmasaydın çığırtkan."
İçeride uzun kalmamıştım. Sırf uğraşmak için konuşuyordu. Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Konuşmak -daha doğrusu söylenmek- için dudaklarımı aralayacağım sırada çoğunlukla yaramaz parıltılar barındıran kahvelerinde rastladıklarım beni duraksattı. Dudaklarım açıldığı gibi geri kapanırken bakışlarına dikkat kesildim.
Tavrında bir farklılık yoktu. Benimle sinirlerimi bozmak üzere didişmesine aşinaydım. Ancak bakışları başka bir şeylerin var olduğunu saklayamıyordu.
"İyi misin?" diye sordum birkaç saniyelik duraksamam sona erer ermez. "Niye öyle bakıyorsun?"
Afalladı. Aniden sormamı beklemediği belliydi. "İyiyim," dediğinde bakışlarımı gözlerinden çekmedim. Daha doğru bir cevap beklediğimi böyle anlatmak istemiştim.
Sustu. Kızarak kaşlarımı daha da çattım. Kolunu omuzumdan enseme doğru sarıp beni kendine doğru çektiğinde yüzünü göremez hale gelmiştim. "Benim yüzümden mi üzgünsün?"
Dün öylesine garipti ki, etkilerinin bugüne taşmaması mümkün görünmüyordu.
Az önce yanından kalktığım, rahatsız bir uykuda gibi görünen babamın uyandığında nasıl bir tavır takınacağını bilmiyordum mesela. Bana bir şeyler sormak isteyecekti, benden duyması gerekenler olduğunu dün fazlaca kavramıştı. Onu buna iten, okuduğu mesajdı.
Özgür ise mesajı görmüş ancak ne yazdığını bilecek duruma gelememişti. Dedemlerde bayılışım ve devamında uyanmam ya da arabaya gidişimiz sırasında Özgür hiçbir şey biliyor gibi değildi, bundan emindim. Babam oturup onlara bundan bahsedecek değildi zaten. Henüz kendi sindiremediğini bir başkasına nasıl anlatabilirdi? Bu yüzden eve geldikten sonra da konuştuklarını düşünmüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşten Farksız
Teen Fiction*Aile/aşk kurgusu *Yetişkin içerik barındırır --- "Bir ay boyunca burada olduğumu bile fark etmeyeceksin. Tek derdim o mektupta yazanı gerçekleştirip, altında kalabileceğim tüm vicdan yükünden kurtulmak." Boş bakışlar atabilen tek kişinin o olmadığı...