otuz üç

8.1K 1K 581
                                    

Koştum geldim yine, resmen yorum okuyabileyim diye yemeden içmeden bölüm yazıyorum HAHFRĞWEPQİLŞ

Vize haftama kadar olabildiğince bol buluşalım istedim, ben yoğunlaşınca biraz özleşiriz muhtemelen... her zamanki kadar yani :)

Hislerle dolu bir bölüm oldu, olaysız/kaossuz diye sessiz sessiz okumayın lütfen. Böyle bölümlerde neler düşündüğünüze daha çok ihtiyaç duyuyorum genellikle...

İyi okumalar!

~~~

Birkaç saniye önce zilini çaldığım kapının önünde tek başıma olabilmem, amcamın beni henüz tam anlamıyla tanımıyor olmasından kaynaklanıyordu. Amcamı beni binanın önünde bıraktıktan sonra gitmeye ikna ederken fazla zorlandığımı söyleyemezdim.

Timur ve Özgür Akdoğan'ı gerçeği yansıtmayan herhangi bir bahaneyle kandırabilmem artık imkânsıza yakındı ancak neyse ki bu akşam hedefim Emre Akdoğan olmuştu.

Zili çalışımın ardından kapının açılması çok gecikmedi. Karşımda gözlerini ovuşturan bir Mayıs bulmuştum. Yataktan kalkmış halde değil de saçma bir yerde uyuyakalmış gibi acı çekiyordu sanki.

"Despina?" diye mırıldandığında şaşkındı.

"Ben geldim," diyerek görmüyormuş gibi konuştuğumda hafifçe güldü. "Gördüm evet, hoş geldin."

İçeri girmem için kapının arkasına doğru çekildiğinde kendimi içeri attım. "Nasılsın?" diye sordum o kapıyı kapatıyorken.

Bu eve son gelişimin üzerinden bir haftadan fazla zaman geçmişti. O günden sonra Mayıs'la yalnızca hemen ertesi gün, Pars'ın maç krizi eşliğinde depoya gittiğimizde görüşmüştüm.

Aradan geçen bir haftada ne mesajlaşmış ne konuşmuş ne de karşılaşmıştık.

Mayıs o gün Pars'ı, haddini fazlasıyla aştığını düşündüğüm Özgür'ün iğnelerinden korumadığında garipsemiştim. Çok garipsemiştim hem de.

Aynı senaryonun henüz beş haftadır hayatımda olan Özgür'e karşı bir başkası tarafından yaşatılması durumunda delireceğimi biliyordum. Değil sessiz kalmak, onu bir şekilde savunabilmek için elimden gelenin fazlasını yapardım.

Bütün bunları düşünmek de beni bilmediğim detayların varlığını ve henüz bu üçlünün geçmişine dair elle tutulur bir şey bilmediğimi hatırlamaya itiyordu.

Kimseye tam anlamıyla kızamıyor, bir diğeri haklı bulup aklımdaki soru işaretlerini tamamen silemiyordum.

"İyiyim Despoşum," dese de Mayıs'ın pek iyi görünmediği belliydi. Geçtiğimiz haftayı düşünerek, gölgelerde boğularak geçiren tek isim ben olmamıştım galiba.

"Özgür'ü getirmedim," diyerek konuyu değiştirdiğimde gülümsedi. Yorgun bir gülümsemeydi ama yalandan değildi, Özgür'ü andığım sırada direkt dudakları kıvrılmıştı.

"Olsun," dedi omuz silkerek. "Habersiz mi geldin Özgür'den?"

Haberi olsa peşime takılmış olacağını biliyordu, bu nedenle tahmini doğruydu. Başımı salladım. "Evet, haberi olsa hoşlanmayacağı bir sebeple geldim de çünkü..."

Bir an duraksadı. Hemen ardından söylediğimi yeterince algılamış olacak ki kıkırdadı. "Ha sen abime geldin."

İtiraz etmeye çalışmadım. Bir süre önce Mayıs'ın imalarına tersleniyor olsam da artık elimde ona karşı kendimi savunmamı gerektirecek bir sebep yoktu. Pars'la aramda hiçbir şey olmuyormuş gibi bir tavır almam anlamsızdı.

Düşten FarksızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin