Ben geldiiimm, elimden geldiğince bölümler arası zamanı 1 haftadan fazla uzatmamaya çalışıyorum
Yazmama destek olduğunu söylediğim için yorumlarda isimlerini bolca gördüğüm herkese çok teşekkür ediyorum, bölümü bekleyip yayımlandığı anda okumalarına rağmen yazacak tek bir cümle dahi bulamayanlara ise birazcık küsüm :')
Okuyanların çoğunluğundan oy ve yorum gelmediği sürece, ben de bölümleri yetiştirmek için bu kadar yormayacağım kendimi artık
İyi okumalar!
~~~
Bulunduğum odada benim dışımda üç kişi daha vardı. Ancak bakışlarım o üç kişiden ikisini yok sayarak tek bir yüze odaklı halde durmaktan asla vazgeçemiyordu.
Dudaklarımdan biraz önce dökülen, cevap beklemediğim sorumun ardından başka hiçbir şey duyulmamıştı odada.
'Sence neden buradayız, Eraslan?' derken tek derdim biraz da olsa durumun farkına varmasını sağlayabilmekti. Haklı olan taraf olduğunu mu sanıyordu?
Üzerimde asla bu ortama ait olmadığı belli olan çiçekli elbisemle, özenle uğraştığım saçlarımla, olduğumdan daha güzel görünme telaşıyla renklendirdiğim yüzümle karşısındaydım. Ona hiç mi bir şey algılatmıyordu bu? Onun için hazırlandığımı, beni saatlerce habersiz bırakmasına rağmen hazırlanmış bir biçimde beklemekte sakınca görmeyecek kadar ona güvendiğimi hiç mi göremiyordu?
İlkine anbean şahit olmamıştım ancak az önce gözlerimin önünde yine bir adamın burnundan kanlar boşalmasına neden olmuştu. Ürkek bir çocuk gibi bundan kaçmalı, ondan korkmalıydım belki; Despina böyle biriydi, böyle biri olmak zorunda bırakılmıştı. Oysa aklımdaki tek soru ve sorun, neden beni göz ardı edip buraya geldiğiydi. Sanırım bu da biraz biraz alışmaya ve kimliğini üstüme giymeye başladığım Ahu'ya ait bir davranıştı.
"İki saati doldurmaya çalışan dizi karakterleri gibi bakışmaya devam edecek misiniz biraz daha?"
Özgür'ün sesini duyduğumda söylediklerini doğru düzgün algılamış değildim. Sadece sesi dikkatimi bir anlığına dağıtmış ve bakışlarımın hareketlenerek Pars'ın yüzünden kopmasına neden olmuştu.
"Dışarı çıkın," dedi Pars birden. İrkilmeme sebep olacak kadar sertti sesi. İçimde bir şeylerin paramparça olduğunu hissettim. Bu hisse aşinaydım aslında, ama o hissi yaşatanın Pars'ı farkında bile olmadan yerleştirdiğim konumdaki biri olmasına hiç şahit olmamıştım daha önce.
Üstelemeden, bir an olsun itiraz etmeye ya da sorgulamaya bile gerek duymadan arkamı dönüp kapıya yöneleceğim sırada hareketliliğim Pars'ın aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi iki büyük adımda kapayıp yanımda belirmesine yol açtı.
Sol elimin biraz üstünden, bileğimin tamamını avucunda saklayabileceği şekilde beni tuttuğunda gözlerimi birkaç kez kırparak başımı kaldırdım. "Senden bahsetmedim, nereye kaçıyorsun?"
"Biz mi çıkalım?" diye kısık sesle soran Mayıs'ın tavrındaki çekingenlik belli ki dünden kalmaydı. Pars'a karşı daha önce böyle geri adım atar halde olduğuna şahit olmamıştım çünkü.
Pars onaylama gereği duymadı. Bileğimi tutan elinin küçük hareketini, kalın başparmağının avuç içime sürtünüşünü hissettiğimde az önce beni kovduğunu sanarak parçalandığını söylediğim içim bu kez başka bir şeylere parçalanmakla meşguldü. Dengelerimi altüst edip, benden normal davranmamı bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşten Farksız
Teen Fiction*Aile/aşk kurgusu *Yetişkin içerik barındırır --- "Bir ay boyunca burada olduğumu bile fark etmeyeceksin. Tek derdim o mektupta yazanı gerçekleştirip, altında kalabileceğim tüm vicdan yükünden kurtulmak." Boş bakışlar atabilen tek kişinin o olmadığı...