Merhabaalarr
Önceki bölümde bol bol yorum görünce dayanamadım hiç bekletmeden geldim :) Bu bölümde de benzer bir beklentim var sizden 🫠
Medyaya Timur ve Despina'yı bıraktım. Despina'nın Timur'dan duydukça düştüğü 'babasının bebeği' enerjili gibi geldi bana...
İyi okumalar!
~~~
Birkaç adım ötemde bir adam can çekişiyordu.
Damarlarımda kanını taşıyabildiğim kadar yakınken; adını altı ay, kokusunu da yirmi iki gün önce öğrendiğim gerçeği kadar uzaktım o adama.
Yirmi bir gün, herhangi bir durumun alışkanlığa evirilmesine yeter bilgisi nereden aklıma sinmişti bilmiyordum ama o eşiği çoktan aşmıştık. Artık korktuğum başıma gelmişti, ona yalnızca merakla değil alışkanlıkla da sıkıca bağlıydım.
Az önce yüzünü görebiliyorken, aniden arkasını döndüğünde artık geniş sırtından ve iki elini içine daldırdığı saçlarından başka bir şey gördüğüm yoktu. Titriyordu. Kocaman bedeni, yıkılmaz duruşu buna tezattı ama titriyordu. Kendisini fazla kasıyor olduğundan mı yoksa düşünceleri onu sarstığından mı titriyordu, kestiremiyordum.
"Despina..." Adımı kısık sayılabilecek bir şekilde seslenen Özgür bunu sayabildiğim kadarıyla üçüncü kez yapıyordu. İlk ikisine tepkisiz kalmıştım. Üçüncüye de öyle kalmamak için yeterince gücüm yoktu.
Gördüğüm arabanın ve arka koltuğundaki yüzün hayal ürünüm olmadığını kanıtlamak için sığındığım mesajı ikisine gösterdiğim andan birkaç saniye sonra bu hale gelmiştik. Babam yüzünü görmeme o kadar az izin vermişti ki ilk anda beliren ifadesi dışında yüzünde ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. O arkasını dönüp birkaç adım ileriye ulaşır ulaşmaz ise Özgür'ün bana seslenişlerinden ilki gerçekleşmişti.
Her ikisi de mesajı görmüştü ama Özgür'ün yazılanları anlayabilme şansı yoktu. Duruma büyük bir afallamayla eşlik ediyor oluşu, benden cevap bekleyişi bundandı.
Bakışlarımı babamın sırtı ve parmaklarıyla çekiştirdiğini gördüğüm saçlarından ayıramıyordum. Arkasını döndüğünden beri tek yaptığım şey buydu. "Delireceğim şimdi," diye mırıldandığını duydum Özgür'ün. "Ne gördü? Bu hale gelecek bir adam değil o, ne gördü de böyle oldu?" Bana sormaktan çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Adımı seslendiğinde bile susuyorken bu sorulara cevap vermeyeceğimi biliyor olmalıydı.
Parmaklarımı sıkıca sardığım telefonum yüksek bir ses eşliğinde çalmaya başladığında sokağın uğultusuna rağmen sanki derin bir sessizlik bölünmüş gibi irkilmiştim. Bir türlü bana dönmeyen bedeni hızla yanıma ulaştıran da zil sesimdi.
Aramanın kimden geldiğini görmek için elimi kaldırıp telefonun ekranını açığa çıkarttım. Babamın elimdeki telefona uzandığını görmüştüm bu sırada. Arayanın, mesajı atanla aynı kişi olduğunu düşünüyordu sanırım. Ancak yanılıyordu.
İsmi okuduğunda telefonuma uzanan eli havada durakladı. O kadar hızlı ve sert bir biçimde yanıma ulaşmıştı ki eğer telefon gerçekten o isim tarafından gelen bir aramayla çalıyor olsaydı ne yapacağını tahmin etmekte zorlanıyordum.
Hiçbir şey söylemedim. Yanaklarımda kurumuş yaşların bıraktığı gerginlik hissedilir haldeyken ekrana dokunup aramayı yanıtladım. "Efendim?"
"Neredesiniz boncuk? Birazdan geliyoruz dediğin kaç dakika oldu?"
Dedemin sabırsız sesini duyduğumda ona bir önceki konuşmada olduğu gibi kıkırdamak ya da en azından gülümseyerek cevap vermeyi isterdim. Ama ilk kelimemde kontrol edebilmiş olsam da sesim sonraki cümlemde belirgin bir biçimde pürüzlüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşten Farksız
Teen Fiction*Aile/aşk kurgusu *Yetişkin içerik barındırır --- "Bir ay boyunca burada olduğumu bile fark etmeyeceksin. Tek derdim o mektupta yazanı gerçekleştirip, altında kalabileceğim tüm vicdan yükünden kurtulmak." Boş bakışlar atabilen tek kişinin o olmadığı...