13- GERBERA GÜNCESİ'NDEN BİR KESİT
11.10.2004 / Pazartesi
Balıkesir, Cenker Evi'nin BahçesiArtık sana sevgili günlük diye başlamayacağım. Çünkü böyle diğer günlüklerden bir farkın olmuyor. Bir adın olmalı.
Gerbera.
Bugün bahçedeki kırmızı bir çiçeği çok beğendim ve Melin Teyze türünün Gerbera olduğunu söyledi. Anlamı da dostluk demekmiş. Bizim için çok mantıklı. Beğendin mi?
Bugün ilk kez odamdan başka bir yerde yazıyorum. Bahçedeyim. Hava çok soğuk. Ben sadece hırka giymiştim ama az önce Melin Teyze gelip üstüme tüylü bir battaniye sardı. Bazen annem gibi davranıyor. Bu beni hem mutlu hem de mutsuz ediyor. Annemin yokluğunu hafifletiyor ama aynı zamanda da onun yokluğunu hatırlatıyor.
Yerler ıslak ve gökyüzü gri. Çiçekler ve toprak lezzetli kokuyor. Lezzetli sadece yemekler için kullanılmamalı bence. Çünkü şu anki koku damağımda tat bırakıyor sanki. Bu yüzden çiçekler ve toprak da lezzetli ve enfes.
Bir buçuk aydır bu evdeyim. Kendi evimi ve odamı hâlâ özlüyorum ama artık buradan gitsem, burayı da özlerim. Bu biraz korkutucu. Kübra'nın dediği gibi "Yenilerini oluştursam" da eski anılarımı da terk etmek istemiyorum. Annemi o evde bırakmak istemiyorum. Babam için bensizlik fark etmiş midir bilmiyorum.
Bugün de sana dün gece olan bir şeyi anlatacağım, Gerbera. (Şimdi daha gerçek hissettiriyorsun. Kübra sana isim koymuş olmama ne diyecek, merak ediyorum.)
Melin Teyze dün gece terasta bize çadır hazırladı. Etrafından ışıklar sarkıyordu ve içeride meyve ve kek tabağı vardı. Umut, bir geceliğine arkadaşında kaldığı için Barış, ben ve Melin Teyze vardık ama Melin Teyze de iş ile ilgili ilgilenmesi gerekenler olduğu için bizi birlikte bıraktı.
Önce hiçbir şey konuşmadık. Barış tetrisini oynamaya başlayınca ben de getirdiğim kitabı bırakıp yanına yanaştım ve onu izledim. Birkaç kere oynadıktan sonra bana uzattı.
"Al, oyna."
Söylenen her şeyi "aktarıyorum" çünkü onunla aramda geçen diyalogları genellikle tekrar edip duruyorum.
Ben de öyle bir teklif beklemediğim için önce şaşırdım, sonra tetrisi aldım. Ama nasıl oynanacağını pek bilmiyordum. Ben beceremeyince Barış'ın geri alacağını sandım ama bana yardım etti. Anlattı ve gösterdi. Birlikte oynamış sayılırdık. İkimiz de yastıklara yaslanmış oturuyorduk. O sırada ona öylesine "Zeynep güzel mi sence?" diye sordum.
Barış kaşlarını çatıp somurtunca bu sorudan hoşlanmadığını anladım. Ama normal bir soruydu. Bazen insanlar hakkında bir şey söylemekten rahatsız olma huyu var.
"Bilmem."
Bilmiyormuş. Çok sinir bozucu değil mi? Güzeldir ya da değildir. Bilmiyorsan... o zaman güzeldir.
Ben de daha bir şey sormadım. O da kek falan yedi. En son ne zaman bir şey yemek istediğimi hatırlamıyorum. Ya da rüya gördüğümü. Galiba uyuyamadığımı Melin Teyze artık biliyor. Belki de bu yüzden bu çadırı yaptı. Uykumu getirsin diye. Veya ben bencil davranıyorum.
Her neyse, sonra ben Barış'a tetrisini verip kitabımı aldım. Kibritçi Kız'dı. Üstündeki resim üzücü ve güzel görünüyordu ve annemin bunu okumaya fırsatı olmamıştı.
Ama Barış oyun oynamak yerine bu sefer o benim yaptığımla ilgilendi. Ben son sayfayı çevirirken başını omzuma yaklaştırmış o da okuyordu.
"...Küçük kız birden rahatladığını hissetmiş, artık ne soğuk varmış ne de açlık onun için. O anda gök yüzünde bir yıldız kaymış. Sabah olduğunda sokaktan geçen insanlar Kibritçi Kız'ı duvarın dibinde gözleri kapalı ama yüzünde tatlı bir gülümseme ile yatarken bulmuşlar. Etrafında bir sürü sönmüş kibrit çöpü varmış. Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü hiç kimse bilemezmiş artık."
Önce çenemin titremesini hissettim. Sonra da ağladığımı fark ettim. Barış da bunu bekliyormuş gibi baktı ve kitabı elimden hemen alıp uzağa koydu.
"Neden kimse kıza yardım etmedi?" diyerek ağlarken ne dediğimi kendim bile anlamamıştım ama Barış, koca adam gibi "İnsanlar bazen böyle." dedi. "Başkasına kör olmak daha kolay geliyor."
Cevabını düşüne düşüne ağlamaya devam ettiğimde beklemediğim bir şey yaptı, Gerbera. Bana sarıldı. Bana sarılıp saçlarımı okşadı. O an o kadar gerildim ve şaşırdım ki yavaşça sustum. Gergin olmama rağmen çekilmek istemediğim için öyle durdum.
Sonraysa sabah oldu. Uyandığımda yan yana uzanıyorduk, üzerimizde battaniye vardı ve Melin Teyze de ayak ucumuzdaydı.
...............
Az önce Umut arkadaşından geldi. Şimdi içeride Barış'la kavga ediyorlar. Barış, Umut'un tişörtünü giymiş.
Galiba bahçeye geliyorlar.
Sana görür görmez ne olduğunu yazacağım, hazır mısın? Bence "enteresan" olacak.
Önce Barış geldi. Sinirli duruyor.
"Sen benimkileri giyiyorsun ama?!"
Umut da çıkarken "Ben abiyim." dedi.
"Ne alakası var ya? Salak mısın?"
"Barış!" diye uyardı Melin Teyze.
"Ne var anne? Alt tarafı bir tişört, ergen ya amma abarttı!"
"Lan düzgün konuşsana." dedi Umut.
"Konuşmuyorum lan."
"Abiye lan denir mi it?"
"Kardeşe it denir mi lan?"
Melin Teyze arkalarından bahçeye girip önce Umut'un sonra Barış'ın ensesine vurdu ve ikisini kolundan tuttu.
"Bana bakın, zaten işim gücüm var, sizin küçük erkekliklerinizle uğraşamam, tamam mı? Beni yormayın, sadece bir tişört Umut. Bugün o seninkini yarın sen onunkini giyersin."
"Giyemez," dedi Barış. "Ben de bir daha onunkini giymem zaten. Yedik sanki."
Barış'ın ilk kez bu kadar çok konuştuğuna ve sinirlendiğine şahit oldum, Gerbera. Bunu yazarken devamını kaçırdım. Anlık yazmak acayip zormuş. Artık içeri geçtiler. Şimdi Melin Teyze bana bakıyor.
"Firuze? Hadi hava çok soğudu, içeride yazmaya devam et kızım."
Ses tonu az öncekine göre aşırı yumuşak. Ve bana kızım dedi. Bunu çok düşünmeyeceğim. Çünkü şu an ağlamak istemiyorum.
"Tamam." dedim.
İçeri geçti. Hava gerçekten soğuduğu için dediğini yapacağım.
Hoşça kal.
twitter: tevubbs | tiktok: tevubbs_
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURKUAZ AYNASIZ | Yarı Texting
RomanceYeni haber için emniyete uğrayan bir polis-adliye muhabiri ve meşguliyeti had safhada, bir başkomiser olarak karşılaştığı çocukluk aşkı. Bugünlerde, çocukken besledikleri aşktan eser kalmadığını sanıp birbirlerinden pek haz etmeyerek hayatta kalmaya...