49- GERBERA GÜNCESİ'NDEN BİR KESİT
4.09.2010 / Cumartesi
Balıkesir, Cenker EviBirazdan gidecek.
Barış, üniversite için gidecek ve ben Melin Anne'yle kalacağım. Yine birilerini kaybetmiş, geri plana itilmiş olacağım.
Belki abartıyorumdur. Sonuçta sonsuza dek gitmeyecek. Tatillerde falan ziyaret etmeye gelecek. Okulu bittiğinde de gelecek. Değil mi?
Benim için değilse bile annesini görmeye gelecek.
Ama bir nokta da ben de gideceğim. O da tekrar gidecek. Okumak, çalışmak, evlenmek... Büyümek berbat bir şey. İlerideki o yol ayrımını şimdiden görebiliyorum. İnsanlar bir kere gidince dönseler bile hiçbir şey eskisi gibi kalmıyor. Zamanın mecbur bıraktığı değişim hissettirmeden gelip yakamıza yapışıyor.
Dün gece erken yatacağımı söyleyip odama geldim. Tabii ki niyetim uyumak değildi. Bugünü düşündüm. Yarını ve yarından sonrasını. Ağladığımı duymasınlar diye kucağıma pelüş kaplanımı bile çekip suratımı bastırdım.
Ama biri duydu.
Barış, kapıyı tıklattığında bilerek cevap vermedim. Uyudum sanarsa gider dedim. Gitmedi, "Uyumadığını biliyorum, içeri gireceğim." deyip iki saniye sonra dediğini yaptı.
Aceleyle yüzümü silip arkamı dönerek uzandım ben de. Yanılmışım deyip gitsin diye. Yine gitmedi.
Yatağa, yanıma oturdu.
"Firuze?"
Cevap vermedim. Uyumuş gibi yapmakta kararlıydım. O da gitmemekte kararlıydı.
"Böyle yaparak gitmemi zorlaştırıyorsun. Sık sık geleceğim zaten. İnsanlar bir süre gider, sonra döner. Abartmıyor musun?"
Duygularımın küçümsenmesinden nefret ettiğimi söylemiştim bence?
"Abartmıyorum." Konuştuğum an tekrar ağlamaya başladım.
Sussa da orada olduğunu hissediyordum.
En sonunda "Böyle ağlarsan seni bırakamam." dedi.
"Yalancı. Bırakmak istemesen başka şehri yazmazdın. Uzağa gitmek istiyorsun zaten."
"Saçmalama Firuze. Üniversite Ankara'daysa ben ne yapayım? Yerini mi değiştireyim?"
"Evet!"
O kadar sessiz kaldı ki acaba gitti de ben burada mı sanıyorum diye kafamı biraz çevirip baktım. Buradaydı, beni izliyordu. Gerçekten üzgün görünüyordu. Evinden ayrılacağı içindi kesinlikle. Beni neden umursasın?
İyice yanıma yanaşıp yanağımdaki saçlarımı itti.
"Hadi kalk, yeter. Sana bir şey vereceğim bak."
"İstemiyorum. Çekil, git."
Bir süre daha bana sabretti. Artık gidecek herhalde dedim, durdum. Ama ne yaptı sence? İnat işte, gitmedi.
Kolumdan tutup zorla kaldırdı beni. Yemin ederim bayağı ittim çünkü ben de inadım? Ama daha sıkı tutup sarıldı.
"Gel buraya." dedi.
Öyle bir sarıldı ki... Nasıl desem... Mesela Umut Abi giderken normal sarılmıştı. Tarif edemiyorum. Ama Barış sımsıkı sarıldı. Kafasını omzuma koydu, saçlarımı okşadı, kokladı. Hatta öptü bile. Karşılık vermemek için inat etsem de dayanmadım. Kollarımı boynuna sardım. Sanki elinde olsa beni de valizine koyup götürürdü. Ya da ben böyle düşünmek istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURKUAZ AYNASIZ | Yarı Texting
RomanceYeni haber için emniyete uğrayan bir polis-adliye muhabiri ve meşguliyeti had safhada, bir başkomiser olarak karşılaştığı çocukluk aşkı. Bugünlerde, çocukken besledikleri aşktan eser kalmadığını sanıp birbirlerinden pek haz etmeyerek hayatta kalmaya...