33- ELLER YUKARI!
Emniyetin kemerli girişinde arabanın kontrolünden ve kimliğimle yan yana duran sarı basın kartımı cüzdanımdan göstermemin ardından Gri Volkswagen'i bahçedeki park şeritlerin tam içine düzgünce park ettim. Yan koltuktaki beyaz, oval çantamı alarak arabadan indim ve siyah, kısa topuklu çizmemin tıkırtısı eşliğinde merdivenlere yürümeye başladım.
Normalde içeri girmeyi tercih etmediğim, zaten herhangi bir durum olmaksızın giremeyeceğim, emniyetin içini ilk kez görecektim. Taburcu olmamdan ve Barış'ın teklifinin üzerinden üç gün geçmişti. Artık dayanaksız bir şekilde terlemeden, çarpıntım olmadan yürüyebiliyordum ve uygun zamanı aşmadan ifade vermem gerekiyordu.
Atkuyruğum rüzgârdan son bir sille yedikten sonra siyah trençkotumun cebinden cüzdanımı yeniden çıkarırken otomatik kapıdan içeri girdim. Güneş gözlüğümü burnumun ucuna doğru eğdikten sonra çantamı x-ray cihazına bırakıp uyuşuk adımlarla kapı dedektöründen geçtim.
Etine dolgun, güvenlik üniforması giyen orta yaşlı bir adam yolumu kesip kimliğimi rica ettiğinde çoktan çıkardığım cüzdanı uzattım. O kontrolünü sağlarken cihazdan geçmiş çantamı koluma taktım. Dönüğümde "Buyurun," diyerek cüzdanımı geri uzattı. Teşekkür edip aldığım cüzdanı çantamın içine atıp devam ettim.
Birkaç adım sonra duraksayıp oldukça yüksek tavanlı, ferah, aydınlık alanı şöyle bir süzdüm. Etrafta sivil veya üniformalı karışık polis memurları bir yere yetiştirmeleri gereken evraklarla ya da sohbet ederek oradan oraya yürüyordu. Barış'ın arabasında duyduğum cızırtılı telsiz sesleri ara ara farklı noktalardan yükseliyordu. Tam önümdeki güven masasındaki memur, bir vatandaşla ilgileniyordu. Masanın hemen yan tarafında enlemesine geniş olan merdivenler yukarıya doğru kıvrılıyordu ve merdivenin yanında 6 kişilik üç asansör vardı.
Barış'ı çalışma ortamında görecek olmanın heyecanı bastırılmayı reddederek nüksetti ve kalp atışlarımı güçlendirdi.
KOM bürosuna nereden gideceğimi bilemeyince geriye dönüp boğazımı temizledim.
"Pardon? İfade vermeye gelmiştim ben ama Kaçakçılık bürosu kaçıncı katta?"
Hitap ettiğim güvenlik kaşlarını kaldırarak "Dördüncü kat." dedi.
Teşekkür edeceğim esnada "Hayırdır Firuze Hanım?" diye devam edince şaşırarak kalakaldım.
Adımı söyleyiş şekli kimliğinden görmesinden ziyade her gün beni görüp duyarmış gibi bir tonda çıkmıştı.
VAY! Nam mı salmıştım?
Gülerek "Büyük bir mevzu değil, ufak bir yaralanma oldu da." dedim.
"Geçmiş olsun. Barış başkomiser de burada, dördüncü kata çıkınca görürsünüz. Karışık bir ortam değil."
Başımı sallayıp yaka kartına göz attım.
"Teşekkür ederim Salih Bey, kolay gelsin."
Kafasını eğip teşekkürümü kabul ettiğini görmemin ardından sırtımı dikleştiren enteresan bir özgüvenle asansöre bindim ve dördüncü kata bastım. Boş olmasına şükrederken dolmaması için dua ediyordum. Nihayet kapılar kapandığında derin bir nefes vererek arkamdaki aynadan üstümü başımı kontrol ettim.
Hafif tellenen saçlarımı yerine yapıştırıp güneş gözlüğümü saçlarıma kaldırdım. Dar, siyah kot pantolonuma taktığım kemeri sıkılaştırıp zebra desenli badimin altındaki yaramın bandajına dokunarak sağlamlığından bir kez daha emin oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURKUAZ AYNASIZ | Yarı Texting
RomanceYeni haber için emniyete uğrayan bir polis-adliye muhabiri ve meşguliyeti had safhada, bir başkomiser olarak karşılaştığı çocukluk aşkı. Bugünlerde, çocukken besledikleri aşktan eser kalmadığını sanıp birbirlerinden pek haz etmeyerek hayatta kalmaya...