81 – GERBERA GÜNCESİ'NDEN BİR KESİT
28.06.2014 / Cumartesi
Cunda – Alibey Adası / BalıkesirBugün için inanılmaz heyecanlıyım. O kadar heyecanlıyım ki sana ne kadar olduğunu tarif edemeyecek kadar kafam da dikkatim de dağınık! En son on yaşımdayken falan gitmiştik herhalde Cunda'ya. Birlikte çok vakit geçirsek bile okul, iş, yoğunluk yüzünden dördümüzün boşluğu bir türlü tutmuyordu, uzun zaman sonra "ailece" ilk günübirlik tatilimiz olacak.
Barış eve geleli çok olmadı. Epey... serpilmiş? Bilemiyorum. Genç adam oldu bir anda sanki. Daha dün bir o benim peşimde, bir ben onun peşinde koşuyordum. Öte yandan bir de Umut var. Yani o... Salak, gıcık Umut mesela. Abi Umut. Ama Avukat Umut çok başka. Büyüdüğümüzü görmek böyle mi hissettirmeli yoksa ben mi fazla duygusal yaklaşıyorum? Gerçeklik algımı titreştirecek kadar duygusal... Bazen küçük bir kapsülün içinde tıkılıp kalmışım gibi hissettiriyor bu bana. Kapsül sürüklenip oradan oraya gidiyor ama içindeki ben hep aynı yerdeyim. Hep sadece izliyorum. Hep konu hayatın işleyiş şekli hakkında düşünmeye geldiğinde herkes gibi kör olmak yerine, ruhumu çürütecek kadar duyarlı bir vaziyette önümdeki camın ardından yaşamanın tadını çıkaran diğer insanları izliyorum.
Aman neyse canım, bugün o günlerden biri değil. Başladık yine, falan deme sakın. Bugün kendime söz verdim. Bugün var ya, nefes aldığım her anının ben de tadını çıkaracağım.
Ben de insanım. Başka bir şey değil.
Şimdi arabadayız, biraz sarsıntı hatta bayağı sarsıntı olduğundan, Umut sağ olsun, yazım çok titriyor. Bileğim şimdiden ağrıdı.
Seni de getirmek istedim. Çünkü neden olmasın? Onca yere gitmişken senden Cunda'yı esirgeyemezdim. Ama bugün aklımda farklı bir fikir var. Henüz emin olmadığımdan kimseyle paylaşmadım. Biraz düşünmem gerek. Sonrası için, mesela dokuz-on yıl sonrası için, nostaljik olabilir.
Peki, pek düşünmeme de gerek yok aslında ama eminim sanırım. Güveniyorum onlara.
Fikrim şu, hepimiz; yüksek bir homurtuyla direksiyon sallayan Umut, yanındaki koltukta oturmuş kameramı kurcalayan Barış (Ki artık aramızda gizli saklı yok, bunu yaparken takındığı beceriksiz, çocuksu ifade dişlerimi kamaştırıyor...), benim yanımda bitki dergisini okuyan Melin Anne... Hepimiz, sana yazalım. Sürekli beni dinlemekten sıkılmadın mı? Bir kez olsun onları sana doğru anlatıp anlatmadığımı görmek istemez miydin?
Hiçbirimiz, diğerinin yazdığını okumayacak. Ben bile. Meraktan kurdeşen dökeceğimi bilmeme rağmen gençliğimi unuttuğum bir gelecekte bu satırları okursam ne hissedeceğimin merakı beni mağlup ediyor. Dördümüzün ne yazdığını bilen tek kişi sen olacaksın. Hepimizin aklından yalnızca sen haberdar olacaksın Gerbera. Bu beni hem çok meraklandırıyor hem de hüzünlendiriyor. Yazdıkça daha da emin olu-...yo...-rum! UMUT! TÜMSEK!
Bazen bu çocuktan ehliyet nasıl geri alınabilir, düşünmüyorum değil hani.
Bir süre radyodaki şarkıyla bas bas bağırıp aklıma aniden gelmiş gibi bu fikri onlarla paylaşacağım. Yolumuz da az kaldı zaten. Gezdiğimiz anlarda fırsatımız olmayacak tabii ama illa ki bir yerlerde oturacağız. Beni kıracaklarını sanmıyorum... Evet, biraz şımartılmaya alıştım, buna güveniyorum... Birkaç kelime de olsa yazıverseler ne olacak sanki... Ben ne... zorluklar... altında... kala...rak yazıyo...rum. Değil mi?
Değil mi Umut? :)
... ... ... ... ...
Ayvalık Körfezi'ni gördüğümüz bir tekne turundan sonra kıyıdaki bir dondurmacıya geldik. Ahşap koltuklarımız turuncu beyaz çizgili yumuşacık minderlerde döşeli, yanı başımızda upuzun, turkuaz panjurlu, kafenin içine bakan camlar var; tepelerinde de sarı tenteler. Ama beni, hatta tahmin edersin ki Melin Anne'yi en çok cezbeden şey, kıvrımlı giriş kapısının üstünde birbirine çarpan kıpır kıpır deniz kabuğu dolu ipleri bile geri planda bırakan, tuğlalara sarılmış mor çiçekler. Vakit öğlene yaklaştıkça, üstlerine bir de dondurma tezgâhındaki gök mavisi dondurmayla aynı renkteki göğün ortasından sarımtırak o ışık çöküyor, gölge oyunu yapıyor ya, ortalık enfes görünüyor. Hafif, tuzlu rüzgâr da o kadar mayıştırıcı ki... Bıraksan şurada kafamı masaya gömüp uyurum. (Yalan. Uyumak isterim ama muhtemelen dibimde bir çift yeşil göz varken gözlerim kapanmayı reddeder.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURKUAZ AYNASIZ | Yarı Texting
RomanceYeni haber için emniyete uğrayan bir polis-adliye muhabiri ve meşguliyeti had safhada, bir başkomiser olarak karşılaştığı çocukluk aşkı. Bugünlerde, çocukken besledikleri aşktan eser kalmadığını sanıp birbirlerinden pek haz etmeyerek hayatta kalmaya...