40- ZAAFI OLAN KAZANABİLİR Mİ?
Son zamanlarda eve gelmeyi tercih ettiği nadir akşamlardan birindeydi.
Bedeninin iflas edip onu yarı yolda bırakmaması için bugün buna mecbur kalmıştı. Uyguladığı tek tedaviyse yerde ayaklarını uzatıp sırtını arkadaki koltuğa yaslayarak oturmasıydı. Dizüstü portatif masanın üzerinde karışık duran ama aslında düzenle koyduğu kâğıtlar ve laptopu duruyordu. Arkadaki kısık sesli televizyona aldırmadan işini yapıyordu. Kareli not defterindeki madde madde yazdığı özetlere bir kez daha göz attı.
Zamanında heriflerin dahil olduğu tarikat 1997'de çökertilmiş, yetimhaneleri yangından tahrip olarak yıkılmıştı. Mensup olan seksen üç kişiden yalnızca bu altı adam kalmıştı. Şüpheli bir durumdu ama yangından onların sorumlu olmadığına ulaşılmıştı. Üstelik Barış, o günden ziyade o günün ışığını bugünkü olaylara tutmak istiyordu. Bu yüzden bu noktayı geri plana itmişti. Akrep konusundaysa pek bir ilerleme söz konusu değildi. Dışarıdan ve çoğu yerden bakınca sıradan bir semboldü. Ölen yetmiş yedi kişide aynı sembol varsa bile bunu doğrulamak için oldukça geçti.
Sabah Erkut Barlık, ifadesinde paketi oraya koyduğunu itiraf etmişti. Sebebiyse çok basitti. Saçma derecede basit... Kendi evinde saklamak istememiş, başka bir yerde yedek stok bulundurmak istemişti ve o başka yer gizli olmaktan ziyade Canan'ın odası oluvermişti. Silahlı örgüt ihbarına katkı sağlayacak bir şeye de ulaşamamışlardı. Teknik takip devam ediyordu fakat Orhun adeta bunu hissetmiş gibi, telefonlarda ahlaki değerlerini benimsemiş bir iş adamı numaraları kesiyordu. Barış, Orhun'u biraz hafife aldığını bu şekilde anladı; sandığı kadar kolay lokma değildi. Bu konuda farklı bir yöntem bulup izin almak için uğraşmayı kâğıdın köşesine çizdiği dikdörtgenin içindeki yapılacaklar listesine ekledi.
Ivan Liu ülkeyi terk edeli iki ay olmuştu. Moskova'ya gittiğinden başka bir şey bilmiyorlardı ve bu durum işi Barış ve ekibinden çıkarıyordu. Seyahat noktalarında bir süre bekleyip geri dönerse pusuya düşürmeyi ummaktan başka pek bir seçenek yoktu.
Firuze'nin fotoğrafındaysa beklediği gibi, parmak izi falan yoktu; alt deri tabakası tahrip olduğundan parmak izi şekli söz konusu değildi. İşini profesyonel yapan birinin acemice bir kanıt bırakacağını zaten düşünmemişti. O herife direkt ulaşma ihtimali düşüktü fakat ona giden yollarda yürüyebilecek sabrı ve ekibi vardı.
Gündüz enseledikleri elemansa bir isim vermişti. Kendisi bu olayda öylesine bir piyondu fakat normalde de kaçakçılığa yardım ediyordu. Yüklü bir miktar karşılığında birisi Firuze'yi fotoğraflamasını istemişti. Nedenini sorduğundaysa sadece işini yapılması tembihlenmişti. Barış, bu işi verenin de bir çeşit aracı olduğuna inanıyordu. Ateşi eden kişiyle aynı olamazdı. Muhtemelen fotoğrafları alıp tetikçiye aktarmıştı. Belki daha karışık belki de daha basit bir zincir söz konusuydu ama buradan bakınca durum artık sıradan birinin göz korkutmak için kalkıştığı bir şey olmaktan çıkıyordu. İşin içinde güçlü biri vardı. Firuze'ye böyle kinlenebilecek belirli bir prestije sahip kim olabilirdi?
Barış, sorusunu yazmayı bitirdiği esnada duraksadı. Gözleri beyaz halının köşesine kaydığında gördüğü şey kesinlikle halı değildi. Yeni bir teorinin aklındaki zihin haritasında parlamasıydı.
Firuze'ye bu denli kinlenecek biri olmayabilirdi.
Kinlendiği biri için Firuze'yi kullanmak isteyen biri olabilirdi.
Barış'ın göğsü heyecanla kasılırken bunca yıllık deneyimlerinin arasından adalete teslim ettiği hangi köklü ailenin ders vermek adına buna kalkışabileceğini seçmek, şu an darmadağınık olan bulanık aklıyla mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURKUAZ AYNASIZ | Yarı Texting
RomanceYeni haber için emniyete uğrayan bir polis-adliye muhabiri ve meşguliyeti had safhada, bir başkomiser olarak karşılaştığı çocukluk aşkı. Bugünlerde, çocukken besledikleri aşktan eser kalmadığını sanıp birbirlerinden pek haz etmeyerek hayatta kalmaya...