30- ŞAKA MI TEKLİF Mİ?
Barış, ferah mutfakta Yaren'e masa kurmada yardımcı olurken farkında olmadan tam olarak ne zaman pislik birine dönüştüğünü düşünüyordu. Hangi zaman diliminde ne olmuştu da Firuze'nin inancını kaybettiği bir Barış'a dönüşmüştü? Bir türlü cevap bulamıyordu. Nerede yanlış yaptığını anlamıyordu. Kendini bildi bileli Barış böyleydi. Yıllar yalnızca karakterine deneyimler katarak belki biraz sertleştirmişti onu. Buna rağmen Firuze'yi incittiğini öğrendiği günden beri söyleyeceklerini gerçekten en az üç kere zihninden kontrol ediyordu. Fakat anlaşılan çabasının hiçbir değeri yoktu. Çünkü Firuze'nin gözünde her şey hâlâ aynıydı. Kendisini ona yükmüş gibi hissettirmeye devam ediyordu demek.
"Barış?"
Barış dalgınlıkla "Efendim?" diyerek başını yolda gelirken aldığı, şimdiyse tabaklara dağıttığı tatlıdan Yaren'e çevirdi.
"Kahvene diyorum, şeker ister misin?"
"Yok, hayır. Sade olsun."
Yaren başparmağını kaldırıp onayladı. Barış, iki tabağı da dikdörtgen tepsiye yerleştirdikten sonra tezgâha yaslandı. Tüm bu süreçte onu ilmek ilmek inceleyip değerlendiren Yaren'den haberi vardı. Kadın ara sıra Barış'ın bilmediği bir şeyler varmış gibi imalı bakışlar atıp duruyordu. Firuze'nin arkadaşından ne bekliyordu ki... Normal olmasını mı? Daha neler...
Kollarını göğsünde birleştirip ilgisiz görünmeye çabalayarak Yaren'e "Firuze ev bulabildi mi?" diye sordu.
Kahvelerle meşgul olan Yaren soruyu hiç yadırgamadan "Daha bulamadı." diye yanıtladı. "Bakınıyor hâlâ. Acele etme diyorum, dinlemiyor ki. En son bir stüdyo daire bulmuştu, onun da içi iki metreymiş resmen. Vazgeçti."
"Anladım..."
Barış aklındaki avantajları ve dezavantajları diye ikiye böldüğü listedeki avantajların altına ufak bir artı daha attı.
Yaren "Sen geç içeri, ben de geliyorum hemen." dediğinde diretmeden salona gidip Firuze'nin yanındaki koltuğa oturdu.
Sütlü kahve ve beyaz tonlarıyla döşenmiş ev, sahiden oldukça konforlu ve sıcak görünüyordu. Bulunduğu muhit de güvenliydi. Yaren de öyleydi. Firuze'nin burada kalmasında bir sıkıntı yok gibiydi. Hoş, bundan Barış'a neyse... Kendi kendine kızıp kaşlarını çattığında üzerinde ela bakışların dolandığını hissedip boynunu doğrulttu.
Firuze, anında bakışlarını kaçırarak orta sehpayı inceliyormuş gibi yaptı.
Barış hâlâ aklındakini nasıl söyleyeceğinin yollarını düşünüyor, ağır bir sancı çekiyordu. Eğer buradan onu söylemeden giderse, kendini yiyip bitirecekti. Bir şekilde, o fikri sunmalıydı. Belki işe yarardı...
"Barış? Dökül artık, aklındaki tilkiler on boyutlu olmaya başladı iyice."
Firuze'nin tedirgin sesi tam anlamıyla neden burada olduğunu ona seksen sekizinci kez sorgulattı. Acaba hiç söylemeden gitse miydi? Zaten cevabın hayır olacağı barizdi. Öyleyse kendisini küçük düşürmenin manası neydi ki? Üstelik Firuze'ye göre zorunlulukla onunla ilgileniyordu... Böyle bir teklifte kendini daha aşağılanmış mı hissederdi? Yoksa yük olmadığına mı ikna olurdu? Veya büsbütün yükten ibaret olduğuna mı... Teklifini de annesinin yaptırdığını mı sanırdı? Halbuki annesi, Barış'ın Firuze'nin yanındaki hâllerinin yüzde birini bile bilmiyordu. Hele aklındaki fikri duysa kadıncağız yüzde doksan dokuz ihtimalle önce bir bayılırdı... Melin sadece birkaç kez Firuze'ye sahip çıkmasını laf arasında söylemiş, kızı sıkma, kendi hâline bırak diye de belirtmişti. Belki de Barış abartıp Firuze'yi sıkmıştı hatta. Bunu yapmamalıydı. O zaman teklifini kendine mi saklasaydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURKUAZ AYNASIZ | Yarı Texting
RomanceYeni haber için emniyete uğrayan bir polis-adliye muhabiri ve meşguliyeti had safhada, bir başkomiser olarak karşılaştığı çocukluk aşkı. Bugünlerde, çocukken besledikleri aşktan eser kalmadığını sanıp birbirlerinden pek haz etmeyerek hayatta kalmaya...