2- ÇAPA OPERASYONU
Şubatın keskin soğuğu yüzüme bir kez daha sertçe vurunca dişlerimi sıkıp kabanıma iyice sarındım. Yaklaşık on beş dakikadır içeriden konuşma yetkisi olan herhangi birinin çıkmasını bekliyordum. Pekâlâ, herhangi bir değil de özellikle onun çıkmasını bekliyor olabilirdim. Öbürleri yüzüme bakmazken onun, en azından beni göndermeye çalışırken, söylediği kısıtlı kelimelerin arasından kendime yol açıp bir şeyler öğrenebiliyordum. Konuşma yetkisi olup yetisi olmasa bile iş görüyordu. Hem de sağlam kaynaktan bilgiler oluyordu bunlar. Haberimin değeri artıyordu. Paramın miktarıyla orantılı olarak.
Barış'ı seneler sonra, yolum emniyet binasına düştüğünde görmeyi beklemiyordum. Başkomiser olduğunu annesinden duymuştum fakat koca şehirde denk düşmek tahmin etmeyeceğim bir şeydi. Hele hatırladığımın on katı daha yapılı hâle geldiğini, genç bir adama dönüştüğünü falan hiç tahmin etmemiştim. Bir süre önce, bilgi koparmaya çalıştığım davadan o sorumlu olunca peşinde kuyruk gibi gezinmiştim. Çok ketum biriydi. Hep öyle olmuştu. Nadiren kompleks cümleler kurardı, genellikle az ve özü tercih ederdi. Tekrar karşılaşmamızın üzerinden beş ay geçtiğinden, anımsamam gereken ergen hâllerindense şimdiki hâlini daha iyi tanımıştım.
Bugünlerde, büyürken birbirimizi görmediğimizden daha fazla görüşüyorduk. Yani emniyetin önüne çadır kurma kıvamında olduğum için... Polislerin çeyreğini tanıyordum. Bazıları, Barış gibi, varlığımdan hoşnutsuz olsa da bazıları buranın yavru kedisiymişim gibi nezaket gösteriyordu. Polis-Adliye Muhabiri olarak herhangi bir yasayı ihlâl etmediğimden dolayı çekip gitmemekte kararlıydım. Bir süre sonra birçoğu da çekip gitmem için uğraşmayı bırakmıştı. Emniyetin tadını bir kere alıp nasıl bırakırdım? Bu kaynak herkese nasip olmuyordu.
Yarış temposunun hâkim olduğu camiamda, yükselebilmek için en iyi seçenek çoğu zaman en nadir, değerli ve doğru haberlerden geçiyordu. Kaldı ki serbest çalışan bir muhabir olunca, hayat sahiden daha zordu. Kendi sponsorunu kendin bul, kaynağını kendin edin, kendi güvenliğini koru ve kendin haberini oluştur. Sonra emeğini satmayı başar. Tebrikler, bir milim daha yükseldiniz!
Avuçlarım karton bardakların daha fazla hapsedemediği sıcaklıkla yandığında tıslayarak bir nefes verdim ve içecekleri yanımdaki banka resmen atarak koydum. Ara ara esen rüzgârın dağıttığı saçlarımı yeniden arkada öylesine toplayıp donmamaları için bacaklarımı oynatırken binanın girişine pür dikkat kesildim. Benimsediğim siluet girişin yakınlarında birileriyle konuşuyor gibi görünüyordu.
Boğazımı temizleyip kahveleri yeniden ellerime alarak sakin adımlarla o tarafa yanaştım. Barış, arkasında astı Tamer'le çıkarken montunu üzerine geçiriyordu. Bu hareketi, kazağının altında saklı olan kemerine yerleşmiş silahı ve rozeti biraz ifşa edince gözlerim onlara kayarak adımlarımı hafifçe tökezletti. Anında toparlayıp en sempatik olduğunu sandığım gülümsememle dudaklarımı kocaman gerdim.
"Günaydın beyler!"
Tamer sırıtırken Barış ifadesiz suratını koruyarak duraksadı.
"En sevdiğim gazeteci gelmiş! Şu şirinliğe bak ya, bugün ne için dilenecek sence?" dedi Tamer.
Alınmış gibi kahveli ellerimden birini kalbime götürdüm.
"O nasıl laf Tamer, bana anlatmak istediğiniz şeyler olursa siz yorulmayın diye ben geliyorum."
Tamer, iştahla elimdeki kahveye bakarken gelişigüzel şekilde başını salladı. Varlıklarını hatırlar hatırlamaz birini, yanımdan geçip gitmeye yeltenen, önünü kestiğim Barış'a uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURKUAZ AYNASIZ | Yarı Texting
RomanceYeni haber için emniyete uğrayan bir polis-adliye muhabiri ve meşguliyeti had safhada, bir başkomiser olarak karşılaştığı çocukluk aşkı. Bugünlerde, çocukken besledikleri aşktan eser kalmadığını sanıp birbirlerinden pek haz etmeyerek hayatta kalmaya...