NOUVILLEYA
Zorla kafamı kaldırdım.
Gözlerim açık kahverengi gözlere kenetlendi. Sürmeli gözler parçalayacak gibi vahşi bir ifadeyle bana bakıyordu. Delip geçercesine dik, ruhumu okumak istercesine keskindi.
Gözlerinde aşağılayıcı ve hiddetli ifadenin altında, perdelerin ardında merakla sarılmış farklı bir şey gördüm.
Tüm surat kaslarım gevşedi. Göz temasına devam edemiyordum, bakışları çok rahatsız ediciydi. Gözlerim beyaz yüzünde gidip geliyordu.
Parlak ve dolgun dudaklarına, şekilli ve gür kaşlarına, kanatlı sivri burnuna ve keskin çene hatlarına bakıyordum. Suratının her yerinde silik yara izleri vardı. Burun kemiğinin üstündeki, sağ kaşının ortasından göz kapağına kadar inen, sol yanağının altından elmacık kemiğine kadar yukarı tırmanan ve alnının sağ kenarındaki yara izleri en dikkat çekici duranlardı. Çirkin değillerdi, aksine kadının tenine kıyasla daha beyaz renkleriyle bu çehreye garip bir vahşilik katıyorlardı.
Kadın bütünüyle bu zamana kadar gördüğüm en güzel yüze sahipti. Bal rengi saçları arkada toplanmıştı. Buna karşın bana bakarken kafasını azıcık bile öne eğmemişti, dik başlı bir ifadeyle bana tepeden bakıyordu. Kısık gözleri ve iğneleyici bakışı beni hem korkutuyor hem de hararetlendiriyordu. Karşılık beklercesine sağ kaşını kaldırıp yüzüme bakmaya devam etti.
"Özür dilerim. Ne dediğinizi anlayamadığım için başımı kaldırmak doğru gelmedi." dedim.
"Her ne denildiğini anlamadığında titreyerek ağlar mısın?" dedi ve ardından alaycı bir ifadeyle dişlerinin arasından hırıltı benzeri bir ses çıkardı. Arkamdaki muhafıza anlamadığım bir şeyler söyledikten sonra Abrar'a doğru yürüdü.
Kendimi tutamadan sordum: "Ona ne yapacaksınız?"
Kadın duymazdan geldi. Bu beni sinirlendirmişti. "Lütfen ona zarar vermeyin."
Kadın bana cevap verene kadar konuşmaya devam edecektim. Sonunda ne olacağı umurumda değildi. Her şeyi zaten kaybetmiştim, tutunduğum tek şey en azından Abrar'a verdiğim sözü tutmaktı.
Kadın bana en küçük şekilde aldırış etmeden ellerini beline koydu ve "Kaldır kafanı küçük kız." dedi. Abrar tereddütsüz kadının suratına baktı. Gözleri dolmuştu.
Kadın konuştu "Evet, seni senatörlerimden birine hediye edeceğim."
Beyim işlediği bilgilere dayanamıyordu, yüzüm ısınmaya başlamıştı. Ağlayan Abrar, kibirli savaşçı kadın, kırmızı tüy kakmalı miğferler...
Sabrım taşmıştı.
"Ona zarar verecekler mi diye sordum." Ani bir hareketle kalktım.
Saniyesinde muhafızlar kollarımdan tutmuş beni geri çekivermişti. Kadın o anda adamlara döndü ve beni bırakmaları için işaret verdi. Adamlar beni bıraktı.
Başım olabildiğince dik kadına yaklaştım. Dizlerimin bağı çözülmüştü.
Ne yapıyorum ben böyle?
Hışımla ayağa kalkmıştım fakat kadının ne kadar iri olduğunu o ana kadar fark etmemiştim. Kendimi uzun sanarken kadının boyutu ile sarsılmıştım, bugüne değin hiç benden uzun bir kadına denk gelmemiştim.
Ve bu kadınla aramızda bir kafadan fazla mesafe vardı.
Kadını incelemeye devam ettim. Atletik ince uzun bedenini pelerin kısmen kapatsa da hatları anlaşılıyordu. Kafam yavaş yavaş yerine geliyordu. Aynı zamanda yaptığım hareketin farkına yeni yeni varıyor, canım için korkmaya başlıyordum.
Dizlerine kapanıp yalvarmak için çok geçti.
Cesur görünmeye çalışarak yüzüne baktım. O anda gözlerinin kahverengi olmadığını fark ettim.
Sarıydılar. Hayır, sarı değillerdi. İçinde farklı renkler vardı. Dış halesi siyahtı, daha içlerde sarı ve yeşil haleler birbirine geçiyordu. Anlamaya çalışıyordum. Birbirine geçmiş garip bir renk cümbüşüydü. Büyülenmiş gibi sadece suratına bakıyordum. Gözlerim çehresinin görüntüsünü içiyordu, yakından daha da güzeldi.
Aval aval kadına baktığım birkaç saniyenin sonunda ne yaptığımı fark ettiğimde kendimi toparladım. "Ö-özür dilerim efendim. Hareketim için gerçekten çok özür dilerim. Ne yaptığımın farkında değildim. Lütfen merhamet edin."
Kadın Abrar'a baktı. "Kardeşin mi?"
O an gözlerim doldu.
Cesaret bedenimi yine en olmadık anda terk edivermişti.
"Hayır. Ama onu korumaya ant içtim. Lütfen biraz merhamet..." Hıçkırarak ağlamaya başladım. Kadın kaşlarını çattı. "Küçük bir çocuğa işkence edecek kadar cani değilim. Fakat sen yetişkin bir kadınsın ve gerekli durumda hükmünü vermeye çekinmem. Bu hareketi tekrarlamaman senin yararına olur."
Kadın gerilmişti. Arkamdaki askere dönüp, "Götür şunu." dedi. Ardından anlamadığım şeyler söyledi. Eliyle kovar gibi bir hareket yaptı ve yanındaki sarışın adama bir şeyler anlatmaya başladı.
Bana ayrılan süre bu kadardı olmalıydı. Yine görünmez olmuştum.
Çaresizce teslim oldum.
Arkamdaki muhafız kolumdan sertçe tutarak beni kendine çekti. Miğferin altından fısıldayarak "Sana çok bonkör davrandı. Yatıp kalkıp tanrılarına dua et kızım. Ve bir daha yapma çünkü bunu hatırlayacak." dedi.
Buradaki insanlar Mısırca biliyordu, en azından bir kısmı. Endişeyle itaatkar bir şekilde başımı salladım.
Adam gruplardan birine beni bıraktıktan sonra grup başındaki muhafıza bir şeyler söyledi. Son kez miğferin siperliği altından yüzüme baktı, sessizce iyi şanslar diledi ve sıraya döndü.
Tüm sıranın gruplandırılmasını bekledik, kadın bazı adamlarla uzunca konuşuyor, bazılarını hiçbir şey demeden gruplara atıyordu.
Gözümse süre boyunca Abrar'daydı. Kız tek bir muhafız ile farklı bir yerde bekliyordu.
Yanıma gönderilmesi için tanrılara dua ettim.
Umutsuz bekleyişim sonuç vermedi. Abrar farklı bir koridordan çıkartılırken son kez göz göze geldik.
Abrar benden ayrılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Roma'nın Kanı (GXG)
Historical FictionSavaş sonucu Roma'ya esir alınan Nouvilleya, açık arttırmasında imparatoriçenin dikkatini çeker. Saraya seks kölesi olarak alınır ve ismi Valeria olarak değiştirilir. Bu esnada acımasızlığı ile tanınan İmparatoriçe Serenes'in fetihler ve lanetli b...