IGNICIA
Yorgun Serenes yanımda yatarken tavana bakıyordum. Gittiğim sürede yerime geçenin kim olduğunu hâlâ bilmiyorduk. Bir tanrıçanın oyuncağı olmuştum, sinir ve hayal kırıklığıyla sadece düşünüyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Serenes'e bir şey olursa dayanamazdım. Ve olayların akışı kaçınılmazdı. Sıkıntıyla yanımda uyuyan sevgilime döndüm. Gün daha yeni doğuyordu, aydınlanan hava şeftali kokuyordu. Serenes'in uyuyan yüzüne huzurlu bir ifade çökmüştü. Koluma yaslanıp bir süre uyuyan Serenes'e baktım.
Çıplak vücudunu yatak örtüsü sarmalamıştı, altımızdaki nevresim benim yattığım tarafa toplanmıştı. Omzu berbat haldeydi. İçim rahatsız bir hisle doldu. Yarası beni korkutuyordu. Huzursuzluğu üstümden atmak isteyerek izlemeyi sürdürdüm.
Uyurken bile gitmemden korkar gibi bir elini sağ göğsüme koymuştu. Saçları dağılmış, dudakları uykuyla şişmişti. Karşımda, uyuyan bir bebeğe benziyordu. En sonunda dayanamadım. İncitmekten korkarak üstüne eğildim, dudaklarını öptüm. O an gözleri hafifçe aralandı. Bana gülümseyip gerindi. "Günaydın."
Serenes yatağın kenarında giyinirken sadece uzanıp onu izledim. Yeni doğan güneşin ışıkları adeleli vücudunda dans ediyordu. Serenes'e dair her şeye aşıktım. Hiçbir tanrı bunu değiştiremezdi. O beni sevmeyi unuttuğunda bile onu sevmeye devam edecektim. Üzüntüyle güzel vücudunu izledim.
Giyinirken zorlanıyordu. Hızlıca kalktım. Omzundan geçirmesi gereken togayı alıp Serenes'e yardım ettim. Karşı karşıya, pencerenin önünde dikiliyorduk. Teşekkür edercesine öne eğilip beni öptü. Serenes'i arkadaki yatağa hafifçe ittim. Muzipçe sırıttı.
İşimiz bittiğinde bacaklarımın arası tatlı bir acıyla zonkluyordu. Kulaklarım uğulduyordu. Rahatlamıştım. Sersemlikle tekrar anadan doğma yatağa uzanmış Serenes'in koluna uzandım, iyice dibine sokulup sarıldım. Terliydim, serin sabah havasıyla titrediğimde örtüyü üstüme çektim. Serenesin bir kolu başımın altındaydı, yaralı omzunun olduğu kolunu karnıma uzatmıştı. Eli karnımın üstünde, tavana gözlerini dikmişti. Ne düşündüğünü merak ettim. "Ne düşünüyorsun?"
"Tanrıların bizimle ne oynadığını." İç çekip karnımın üzerindeki elini tuttum. "Keşke bilsem." Gözlerime baktı. Sarı gözleri derindi, buğulu gölgeler sarı halelerinde uçuşuyordu. Tekrar ne kadar güzel olduğu ile büyülenerek, nefesim kesilerek yüzüne öylece baktım. Konuştu: "Sıradan bir ölümlü olmadığını seni Olimpos'a götürdüğüm gün biliyordum Ignicia. Demek Prospina'nın bahçesine inip geldin ve hâlâ kanlı canlısın."
Çenemi kavradı, dudağıma hafifçe bir buse kondurdu. Gözlerimi kapattım, elimle yanağını okşadım. Sağ eli saçlarıma girip çıkıyordu, sıcak dili dilimin etrafında daireler çiziyordu.
Olimpos'a çıktığımız günü hatırlıyordum.
Serenes'in bir yarı tanrı olarak sevilmediğini oldum olası bilirdim. Gerek Athena'nın yemini bozarak sahip olduğu çocuk olmasıyla, gerek yarı Romen olmasıyla Yunan akrabaları Serenes'e sıcak davranmazdı. Ama bildiğim bir şey daha vardı: yarı tanrıların dünyasında Serenes, sevimliliği tartışılsa da herkes tarafından saygı duyulan bir yarı tanrıydı. Daçyalı Makedonya prensinin ordusuyla karşılaştığı gece, çadırda bilinmezlik içinde volta atıyordum. Serenes'in dönmesini beklerken tanrılara dua ediyor, huzurunu yitirmiş kargalar gibi daireler çiziyordum. Ve çadırın kapısı aralandı, ay ışığı büyük savaş çadırına doldu. İçeri giren zırhlıyı seçmem birkaç saniyemi aldı. Bakır rengindeki zırhıyla Lorenzo yürürken metalik sesler çıkartıyordu. Mum ışığında yüzünü seçtim, yorgun görünüyordu. Yüzünde zafer ibaresi yoktu. Telaşlanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Roma'nın Kanı (GXG)
Ficción históricaSavaş sonucu Roma'ya esir alınan Nouvilleya, açık arttırmasında imparatoriçenin dikkatini çeker. Saraya seks kölesi olarak alınır ve ismi Valeria olarak değiştirilir. Bu esnada acımasızlığı ile tanınan İmparatoriçe Serenes'in fetihler ve lanetli b...