41

173 26 0
                                    

SERENES

Geceyi rastgele bir pansiyonda geçirmiştim. Sabah Roma'nın uzağındaki ormana yollandım. Bir adağa ihtiyacım vardı.

Hiç hayvanla karşılaşmamıştım. Saatlerce dolandıktan sonra en sonunda bir ayı iniltisi duydum. Umutla ormanın derinliklerine yürüdüm. Yakınımdan yükselen ayı sesinin sahibini arıyordum. 

Birkaç metre ötemde, parçaladığı ceylanı yiyen boz ayıyı gördüm. Yayı sırtımdan aldım, sadaktan bir ok çıkardım. Yavaşça nefes verdim, ağacın dibine sessizce çöktüm ve okumun ıslık çalarak ayıyı bulmasını izledim. Gözünden vurduğum hayvan acıyla böğürdü. Bir ok daha saldım. Hayvan birkaç saniye sonunda avının yanında yatıyordu. Dibine yaklaştım.  İri bir erkek vurmuştum. Güzel hayvanın ruhunun huzura kavuşması için yanı başına çöktüm, dua ederken oku gözünden çekip çıkardım.

Topladığım odunları ayı cesedinin üstüne yığarken tanrıçanın dinlemesini umuyordum. Ben olsam bu kadar iri bir ayı adağını geri çevirmezdim. 

Ateşi yaktım. Ceset yanarken etrafına dalla bir çember çizdim, çemberin kenarlarına dalın ucuyla Hekate'nin adını yazdım ve omega, beta ve alfayı çizdim. Ölüm, yaşam ve sonrası için üç çizgi ile birleştirdim ve yere çöktüm.

"παντοδύναμη θεά της μαγείας και του ξόρκι. Θεά που γεννιέται από το φως του φεγγαριού"

"Sana adadığım bu güzel hayvanı kabul et ve etini özümse. Sesimi duy ve dualarımı kabul et. Bana hayat enerjin ile yol göster."

Hayvanın kürkü mavi bir ateş tarafından yutuldu. Kasları ateşe dönüştü ve ceset eridi. Ateş büyüyüp bir kadın şeklini aldı. "Serenes." 

Yumuşak sesi tanıyordum. Gülümsedim. "Hekate."


İsteğimi söylediğimde Hekate, ateşle yutulmuş suratını buruşturdu. "Ama unutma, seni sise saklar ve kokunu gizlersem yine de gücün aynı kalacak. Sis sadece vücudunu örter ve kokunu bastırır."

"Biliyorum. Tek amacım tanınmamak." 

Hekate bilgelikle başını salladı ve yavaşça suratıma ateş üfledi. 

Ateş söndüğünde közleri kenara topladım. Bir kısmını küçük bir kavanoza tıkıştırdım. Bir ağacın dibine çöktüm. Yeni ellerime baktım. Beyaz renkli ve belirgin damarlı, küt parmaklı bir erkek eliydi. Şimdiden ince uzun ellerimi özlemeye başlamıştım.

 Yavaş yavaş akşam çökerken yanımdaki çantadan haritayı çıkardım. Pusulayı üstüne koydum ve kağıda yazdım. Giriş bu dolunayda Pula'daydı. Bu sefer de geçen seferki mağara olup olmadığını merak ederek çantamı topladım. Yeterince vakit kaybetmiştim.

Şehre indiğimde acıktığımı fark ettim. Geç kalmıştım, her yer kapanmıştı. Ama tavernalar hala açıktı. Küfrederek tavernaların olduğu sokağa  doğru yürüdüm, iğrenç taverna yahnisine kalmıştım. İlk tavernaya daldım.

İçerisi sakatat ve is kokuyordu, merdivenden indim. Bar taburesini çekip oturdum. Yanımdaki fahişe sağındaki adama dönüp konuştu:

"Bana ayıracak vaktin ve dinarın var mı, yakışıklı?"

Bu sesi kesinlikle tanıyordum. 

Kadına döndüm. 

 "Hey, fahişe." Bu kalın erkek sesi benim miydi?

Roma'nın Kanı (GXG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin