32

231 28 5
                                    


VENÜS


"Tekrar birlikte olduklarına inanamıyorum."

 Mars yatakta yana kaykıldı, yandaki masadan bir üzüm alıp ağzına attı. "Altı üstü bir yarı tanrı. Neden uğraşıyorsun anlamıyorum. Gel, hadi sevişelim." Aşağıda, yatak odasında kırmızı saçlı kızı inleten imparatoriçeye öfkeyle baktım. Sinirle üstüne basa basa söyledim: "Mars, bazenleri gerçekten çok aptal oluyorsun sevgilim. Yunanken daha zeki bir adamdın. O 'altı üstü bir yarı tanrı' diye geçiştirdiğin kadın, kehanette adı geçen yarı tanrılardan biri. Bu bir. İkincisi, kız bana Athena'nın nasıl karşı çıktığının yaşayan kanlı canlı kanıtı. Athena kızı bana bebekken vermeliydi, bunu ona göstereceğim." Ağzı dolu savaş tanrısının erkekliği şişmişti. Elini belime atıp belimi okşadı. 

"Peki nasıl, güzellik?" 

Gülümsedim. "Daha karar vermedim."  Aşağıdaki imparatoriçeyi izlerken devam ettim:" Ama sevgili annesine en yaşlı ve en güçlü ikinci nesil ilah olduğumu hatırlatacağım. Romalılar ve Yunanlar arasında." Mars karşılık verdi:" Sen de Yunanken bu denli intikamcıl değildin." Parmağını boynumdan başlayıp kuyruk sokumumun bitimine kadar omurgamda gezdirdi. İrkildim. "Gel ve hırsını üstümde çıkart." Belimden kavrayıp beni erkekliğinin üstüne oturttuğunda yalandan inledim. Bu kadar saf bir adamla ne işim olduğunu anlamıyordum. Vulcan'ın kıçına tekmeyi çirkin ve kötürüm olduğu içi koymuştum, zekası beni tatmin ederdi. Belki de Mars'ı bırakıp eski kocamın kollarına kendimi atmak iyi bir fikirdi. 

Gözlerimi kapattım. Tanrının belim etrafındaki sıcak, büyük ellerini hissettim. İleri geri olduğum yerde hareket ederken aklımdan sadece aşağıdaki açık kumral yarı tanrı geçiyordu. Hızlandım. Ellerimi tanrının bağrına koyarken kafamdaki şekil altımda yatan imparatoriçeye dönüştü. Göğüslerine ellerimi koydum, geri ve aşağı kendimi sallarken kızın yüzünü hayal ettim. Belimi daha çok sıktı, iyice hızlandım. Hayal, altımda iniltiler çıkartan Mars'ın acınası sesiyle yok oldu. Gözlerimi açtım. Yalandan inleyerek tanrının erkekliğinden indim. Nefes nefese yatakta uzanan tanrıyı bırakıp ayağa kalktım. İmparatoriçeye şehvet duymak mı? Bu yeniydi. 

Saydam zeminden kıza baktım.

 "Yeterli, Atreus."

 Kızıl saçlı kız sinirle odadan çıkarken arkasından bakakalan imparatoriçeye baktım. Keyfim az da olsa yerine gelmişti. Kırmızı kızı tekrar oyuna sokmak muhteşem bir fikirdi, kız oyunumda piyonların arasında dev gibi dikilen vezirdi.  İmparatoriçeye kırmızı kızı aradan çıkardığımda oynadığım kırmızı kız rolü beni tahrik ediyordu. İmparatoriçe o günden beri oyuncaklarım arasında en ilgi çekici olan oluvermişti. İlk başta sırf annesine boyun eğdirmek için elde etmek istediğim kız, şimdi içimde şehvet uyandırıyordu. Bebekken annesinden bunun olacağını bilerek kızı istemiştim.

Elinde bebek ile sarayın köşesine çekilmiş, kralın uyanmasını bekleyen Athena'yı hatırladım. Bebekten yayılan tanrısal enerji bir tanrınınkiyle eşdeğerdi. Bebek, Jüpiter'i devirmek için idealdi, sadece tanrısal özü artırılmalıydı. Athena'ya  kalçalarımı savurarak, insan bedeninde ne denli acınası durduğunu düşünerek yürüdüm. "Sevgili Athena, sana bir teklifle geldim." Athena düşmancıl sarı gözlerini yüzüme dikti. En anaç sesiyle devam ettim:

 "Bu istemediğin bebeği bana ver, nedimelerimden biri olarak güvende bir hayat sürsün. Sen de bu yarı tanrı günahından kurtulmuş ol. Yazık, tam insan gibi kokuyor. Sende bu kadar güçsüz bir şeyin doğması çok garip şekerim." 

Athena'nın ne düşündüğünü oldum olası anlayamıyordum. Zihnine girmesi en zor ilahlardandı. Ellerimi yanlara açtım, şirince gülümsedim. Ezelden gelen, yaşlı sesimle devam ettim. Hiçbir tanrı Kronos'un sesiyle konuştuğumda bana karşı koyamazdı. "Sadece bir nedimeye daha ihtiyacım var, hem de seni bu yükten kurtarmak istiyorum evladım. Ne diyorsun, hm?"

Athena bebeğe baktı. Küçük kız uyuyordu. Elimi tanrıçanın omzuna attım. "Çok acınası. İnsan." Açlık sayılabilecek bir istekle, çocuğu bekliyordum. Athena'nın evet demekten başka bir çaresi yoktu. Yükselen Romen tanrıçaları arasında yer alamamış, genç ve güçsüz bir Yunan tanrıçasıydı sadece. Ama bebek, bebek umut vadediyordu. 

"İnsansa insanların insanlarla büyümesi gerek. Nedimenizi 'tümüyle tanrı' olanlardan seçebilirsiniz. Reddediyorum."

 O anda gözle görülür halde, elinde bebekle kralın yatak odasından içeri girdi. Beni reddetmişti. Bu genç ve deneyimsiz tanrıça, benliğimi nasıl çiğnemişti?  Bebeği uyuyan acınası kralın kucağına koyduğu an karar vermiştim. Bunun acısını çekecekti. Bebek babasının kucağında ağlarken sinirimle havaya karıştım. 

Sonrasında çok fazla şey yaptım, ne yaparsam yapayım hep birileri engel oluyordu. Kralı kandırıp kızı öldürteceğim gece çocuğu azatlı salak köleler alıp götürdü. Su ruhlarından birini aşık edip üç yaşındaki çocuğu öldürmeye ikna ettiğim gün, çocuk tahminimden hızlı yüzdü. Saldırması için kışkırttığım sirenleri çocuk 5 yaşındayken dinlemezlikten geldi. Kozlarımın en büyüğünü 14 yaşındayken salmıştım, babasını. Kız o gün orada ölmek yerine sürgüne gönderilmişti. Sürgünde peşine taktığım tüm adamlar teker teker dökülmüştü. 

Piyonlarımın tükendiği an kırmızı saçlı kız, mesih gibi karşımdaydı. Yeni esir alınmış bu kız, kraliçeye nefretle yanıp tutuşuyordu. Kraliçeyi zehirlemek için aklına girdiğim kızın nefreti ne kadar engellesem de zamanla aşka dönüşmüştü. Kraliçeye zehirli şarabı hiçbir zaman içirmemişti.

Ama Athena'nın canı en çok, bu kızı çocuğu olarak çok sevdiğinde yanardı. Bu sebeple bir süre akışa hiç ellemedim. Sadece izledim. 

Ve şimdi kırmızı saçlı ölümlü, aşığını kendi elleriyle itiyordu. İmparatoriçenin içinde çöreklenen şüphe ve korkuyu içime çektim. Bir imparatorluk, en hızlı içten çökertilirdi. Ve insanlar, imparatorluklar kadar uzun ömürlü olmasa da kurdukları bu uygarlıklara benzerdi. Önümde enfes seçenekler vardı. Bu muhteşem menüyü gözden geçirdim. Seçim yapamıyordum. Kraliçeyi kırmızı saçlı ölümlüye aşık edip kırmızı kızın içinden aşkı çekmek... Kırmızı kızın bedenine bürünüp kraliçeyi dengesiz ruh haline düşürmek... Kraliçeyi Mısırlı kıza aşık etmek...İhtimaller ağız sulandırıcıydı. Ama kesin olarak yapacağım tek şeyden emindim: Kraliçenin ölümlü bedenini istiyordum. Ve de Yunan Athena'nın evlat acısıyla yanan kalbini.

Mars'a döndüm. Yatağa çıkmadan son kez aşağıdaki kararsız kraliçeye baktım. Keyfim yerindeydi. "Hadi sevgilim, sevişelim." 


Tanrının içimdeki erkekliği, beynimi gıdıklıyordu. Altımda yatan beyaz insan kraliçeyi düşündüm. Korkuyla ayrılmış gözlerini, kaçmak için yalvarır gibi yüzüme bakmasını... Düşündükçe daha hızlı hareket ediyordum. En sonunda tir tir titreyen bacaklarımla yorgun düşmüş Mars'ın üstünden yana devrildim. Ne yapacağıma karar vermiştim. Kendi kendime gülümsedim.



Roma'nın Kanı (GXG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin