52

166 28 0
                                    

VALERIA


      Alba kraliçeyle konuşup dönmüştü. Kapıda kadını gördüğümde gözyaşlarımı sildim. "Konuştum, açık açık özür dilemese de bir şekilde telafi eder." Başımı salladım. Kalbim ağrıyordu.

Sabah kahvaltısını götürebilmek için kraliçeyi arıyordum. Odasında bulamayınca savaş salonuna gittim.  Savaş salonundan yükselen bağrışma seslerini duyduğumda durdum.

"Tüm saygılarımla kraliçe. Lakin siz delirmişsiniz!" Kapıya daha da yaklaştım. Serenes'in sesi durgun ve kararlıydı. "Katılmıyorsanız size verilen tüm toprakları ve malları bırakıp çıkabilirsiniz venerabilis*."

 Kısa bir sessizlik oldu. Ardından sandalyenin çekilme sesini işittim. Serenes devam etti: "Bitirdiğimi belirtirim. Planlar her birinize teker teker gönderilecek. Sevgili kalemdarım sizi gelişmelerden haberdar edecektir. Hepiniz bu duruma razı iseniz sizi uğurlamaktan şeref duyarım. "

Bitirmişti. Dinlediğim belli olmasın diye kapıdan hızla uzaklaştım. Dev kapı açılırken kenara pustum ve elimdeki tepsiyle beklemeye başladım. 

Sinirli ve gergin görünen togalı bir erkek grubu kapıdan çıktı. Önde yürüyen ve konuşmayan sinirli adam dikkatimi çekti. Kırklı yaşlarının ortalarında olmalıydı, saçlarının önleri dökülmüştü. Yarı kel adamın kartalınkini andıran çengelli bir burnu ve iğneleyici bakan mavi gözleri vardı. 

Tereddütle kapıdan içeri girdim. "Efendim, kahvaltı etmemişsiniz." İmparatoriçe sandalyede geri yaslandı. Saçlarını elleriyle geriye taradı. "Gel Valeria."

Yüzsüzce olduğunu bilsem de konuştum: "Önde giden beyefendi çok sinirli duruyordu efendim. Bir sorun mu var, sorabilir miyim?" Serenes iç geçirdi. "Çok sorun var Valeria. Sen de benimle birlikte yemezsen getirdiğin yemeği yemeyi reddediyorum. Gel hadi, bana eşlik et."

 Çekinerek kraliçenin yanına gittim. Yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. "Ben yemek yedim majesteleri." 

Kafasını kaldırmadan konuştu. "Öyleyse biraz daha ye, çok cılızsın." Çatalı elime aldım. Kraliçe ile göz göze gelmemeye çalışıyordum. Tepsiye uzandım. Fındıklı tatlının kenarından hafifçe böldüm, çatalı ağzıma götürecekken kraliçe gözlerini üstüme dikti. Sarı gözler beni tedirgin ediyordu.

"Benim kraliçe olduğumu öğrenmeden önce yediğin gibi ye Valeria. Olduğun gibi."

Utançla kızardım. Kadın resmen yemek yemem için bekliyordu. Bu halde karşısında yiyemezdim, ne yapacağımı bilmiyordum. Masaya biraz daha yanaştım. Kafamı kaldırdığımda hala bana bakıyordu.

Kendimi zorlayarak tatlıyı daha büyük parçalarla yemeye çalıştım. Ekmeği elimle böldüm, özel soslu tavuğu umursamaz görünmeye çalışarak yedim. Kadın en sonunda tatmin olmuş olacak ki bana bakmayı kesti. "Kendini kaldıramayacak kadar güçsüz olman istenen bir şey değil. Spor salonunun nerede olduğunu biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum efendim."

Spor salonu mu var?

Masadan kalktı. "Öyleyse kullanmaman için hiçbir sebep yok. Tepsiyi götürebilirsin."  Hiçbir şey yememişti. Cesaretimi toplamam birkaç saniyemi aldı. "Ama siz hiç yemediniz majesteleri." Kestirip attı: "İştahım yok. Halletmem gereken işler var." 

"Ben yersem yiyeceğinizi söylemiştiniz. Sözünüzü tutmayacak mısınız?" 

Kelimeler ağzımdan kontrolsüzce çıkmıştı. Kraliçenin ne diyeceğinden korkuyordum. Yüzüme tartar gibi baktı, tek kaşını kaldırdı. Göz göze gelmek hep bu kadar rahatsız edici olmaya devam edecek mi merak ediyordum. Kadın her yüzüme baktığında karnım kasılıyordu.

Roma'nın Kanı (GXG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin