10

502 52 3
                                    

VALERIA


     Alexei bana ihanet etmişti. En azından hissettiğim tek şey buydu. Kraliçeyse damga derken gerçekten büyükbaş hayvan gibi damgalanmaktan bahsediyordu. 

  Ağlayarak hizmetli odasına döndüm. Herkes yatmaya hazırlanıyordu. Alba köşedeki şilteye oturmuş gergince bekliyordu. Beni görünce koşa koşa yanıma geldi. 

İyi geçtiğini umarken yüzümü gördüğünde gülümsemesi soldu. "Ne old- Hayır...Kızım..." Gözleri bir boynumda bir yüzümde gidip geliyordu. Boynumdaki kolyeyi kontrol etti. "Konuş benimle evladım. Ne oldu. Hepsini anlat çocuğum." Konuşacak mecalim yoktu.

 Tüm duygularım birbirine geçmişti, ne hissettiğimi bile anlayamıyordum. Sadece uyumak istiyordum. "Kraliçeyi yakmaya çalıştım. Pek ciddi bir şey olmadı Alba." diye kestirip attım. Şilteye yatıp yan döndüm. 

   Şimdi beyaz kız ve dövmeli kız da merakla başıma üşüşmüştü.  Dayanamayıp tekrar ağlamaya başladım. Hıçkırıkları içimde tutamıyordum. Hepsi boğazımdan kopup dışarı akıyordu.

 Alba teselli etmek istercesine sırtımı sıvazladığında dişlerimin arasından acıyla bir ses çıkardım. Dövmeli kız anlamadığım bir şeyler dedi. Alba cevap verdiğinde iki kız da şok ile homurdandı.

 Gözlerimi yere dikmiş ağlamaya devam ediyordum. O esnada bana yürüyen kızı gördüm. Kafamı kaldırdım. 

Kırmızı saçlı kızdı. Sadece beline sarılı bir peştemal ile örtünmüştü, göğüsleri çıplaktı. Güvenle salına salına yürüdü, önümde durdu. Albayla konuşmaya başlayınca kafamı tekrar yana çevirdim. O anda ayağı ile beni dürttü. Yüzüne baktım.

 Alaycı gülümsemesi dolgun dudaklarına yapışmıştı. Abartıyormuşum gibi gözleri kısık, bana bakıyordu. Islak saçlarından üstüme su damlıyordu. 

Bir şeyler demek istedim ama kızla uğraşacak halim yoktu, tek yapabildiğim yorgunca yüzüne bakmaktı. Kafasını çevirip boynundaki yanığı gösterdi. 

O an anladım, destek olmaya çalışıyordu. Damgasına baktım. Altın harfler beyaz cildinde ışıldıyordu. Alba'yla konuşmaya devam etti. Alba çevirdi: "Asi kölelerin neredeyse hepsine yapıldığını söylüyor. Zamanla alışırmışsın. En azından kraliçenin kaçmandan korkacağı kadar seni umursadığını düşün ve şükret diyor." Kıza döndüm. Kız iyiden iyiye gülümsedi. Şimdi ifadesi yumuşamıştı, şefkatliydi. 

Böyle gülerken o kadar güzeldi ki.

 Bir süre böylece bakışmaya devam ettik. Kız sanki bir şey hatırlamış gibi yüzü asıldı, ciddi bir ifadeyle tekrar Alba'ya döndü. "Kraliçeyle aranda bir şey yaşandı mı kızım? Dürüst ol."

 Başımı salladım. Kız ifadesizce onayladı. Şiltesine yöneldi. Salına salına rahat hareketlerle yürüyen kızın arkasından bakakaldım. Alba en sonunda kendini tutamayıp -tam anlaşılmasa da- kızdaki takıntının onu öldüreceğine dair kendi kendine homurdandı. Tam bana bir şey diyecekken aceleyle odaya bir köle daldı. Alba'ya kekeleyerek bir şeyler söyledi. Alba'ya baktım.

 Gözlerinde endişe vardı. Derince iç çekip son kez bana baktı. "Şifacıyı çağıracağım." Sırtım sarıldıktan sonra uyumamı tembihleyip gaz lambasını aldı, koşar adımlarla odadan çıktı.

    Ağlamaya devam ettim. Halim kalmamıştı. Göz kapaklarım ağırlaşırken önümde biri durdu, bir süre bana baktı. Karanlıkta kim olduğunu seçemedim. Karaltı gidene kadar bekleyemedim, uyuyakaldım.   

Gelen genç şifacının omzumu dürtmesiyle uyandım. Oğlan sırtıma merhem sürüp sırtımı sararken mahmur gözlerle yere baktım. Şifacı gittiği an kendimi tekrardan şilteye attım ve gözlerimi kapadım.


  Sabahına Alba'nın dürtmesiyle zorla kalktım. Gözlerim ağırlaşmıştı. Etrafa bakındım. Tüm yataklar toplanmıştı, odada tek ikimiz vardık.

 Üzgün ve düşünceli bir ifadeyle konuşuyordu. "Kahvaltı bitimine kadar seni idare edebildim ama mutfakta yardım lazım. Hadi kalk kızım. Şimdi nasılsın?"

 Daha iyiydim. Doğruldum. Alba mutfakta beklediğini belirtip odadan çıktı. Yüzümü yıkamak için hamama gittim. Gözlerim ağlamaktan şişmişti. Boynuma baktım. Yanık yarasının etrafı kızarmıştı. Yanık su toplamıştı. Derinin üstü altın rengi şişmiş ve kalkmıştı. Yüzümü buruşturdum, iğrenç görünüyordu.    

     Mutfaktaki kargaşanın içinde gözlerim Alba'yı aradı. Yanına gittiğimde bulaşık görevini verip öteki kölelere bakmaya gitti. Bulaşıkçıların yanına gittim. Dikkatimi teken tek şey, kızıl kızın mutfakta görünmeyişiydi. Dün gece Alba'nın neden alelacele çağırıldığını düşünerek tabakları yıkadım. 

   Ara öğünler, akşam yemeği, dil ve yatak eğitimi derken gün bitmeye yakındı artık. 

Yatak eğitiminde gösterilen tatmin şekilleriyle afallamıştım.

   Rahatlayabilmek için bahçeye çıktım. Serinlik çökmüştü. Güneş ufuktan yavaş yavaş kaybolurken sandaletlerimi çıkardım. 

Nemli çimlerin üstünde yürümeye başladım. Kraliçeyi düşünüyordum. Yatakta bana nasıl pişkin pişkin sırıttığını ve kötücül altın rengi gözlerini. Öfkem kabardı. Derin bir nefesle ağacın dibine oturdum. Bu hayata yabancılık çekiyordum, yabancılığımın hiç son bulup bulmayacağını merak ediyordum. Alışmaktan başka çarem yoktu, o kadın benim efendimdi. Ne derse oydu. Kabul etmemek ise sadece daha fazla acı demekti. 

Hissizleşmeyi öğrenmem lazımdı. Parmak uçlarımla boynumdaki yaraya dokundum, geriye yaslandım ve havanın ciğerlerime dolmasına izin verdim. 

Aklımdan yüzlerce şey geçiyordu. Uzun zamandır düzgünce dua etmediğimi fark ettim. Hızlıca kalktım, hizmetli odasının balkonuna koştum. Korkuluklardan atlayıp odadan çakımı aldım. Tekrar ağacın dibindeydim, alt dallarından birini koparttım. 

Yerde bağdaş kurup dalı yontmaya başladım. Elimde bir kedi kafası olana dek yonttum. Kafaya insan vücudu yaptım. İlk baştanrı Horus'a ibadet etmem lazımsa da beni bu durumdan çıkartıp alacak kişinin mutluluk tanrıçası Bastet olduğunu hissediyordum.

 Figürü elimde sıkıca tuttum, dua etmeye başladım. Savaş gecesinden kraliçenin odasında olanlara değin her şeyi tanrıçaya anlattım. 

Kendimi kaptırmıştım. Güneş artık iyiden iyiye ufku aşmıştı, hava karanlıktı. Dualarımı erkek kardeşimi koruması dileğiyle bitirdim. Rahatlamıştım. Bu uzak kıtada tanrıçanın beni duyup duymadığını merak ediyordum. 

Duyduğuna inanmaktan başka çarem yoktu. 

Umudun ve inancın her zerresine ihtiyacım vardı.

Roma'nın Kanı (GXG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin