IGNICIA
Hayattan zevk alabilmeyi unuttuğum bu anlarda Serenes'ten gelen haber, bana hayatımı bağışlamıştı. Kendimi öldürme ve acıdan sıyrılma fikriyle dolup taşmış zihnim bu haberle boşalmıştı. Düşüncelerden sıyrılıp kilimden kalktım. Hayretle Alba'ya bakan Valeria sadece canımı yakıyordu. Bu gece Ser beni ne kadar yanına çağırmış olsa da eninde sonunda Valeria'nın olacaktı. Kehanet asla yalan söylemezdi. Kabullenmek en can yakıcı kısmıydı, ellerin kolların bağlı izlemek. Ben ise bunu izleyecek güçte hissetmiyordum. Yorgunca kızın yanından geçip gittim. Bu düşünce gece için mutlu olmamı engelliyordu. Ser'i bir kere daha görmek için yanıp tutuşan benim için hepsi artık eski anlamını yitirmişti. Sevdiğim şey uğruna direnme azmimi kaybetmiştim. Ve en sonunda, kendimi.
Yorgunca süslendim. Sürme çekerken kendimi zorla teselli ettim. Son anlarda, elimde olduğu belki de son seferde Ser'i sıkı sıkı tutma fırsatım vardı. Serenes'in de bana verecek bir hesabı.
Ne yaşanacağının bilinmezliği beni geriyordu. Serenes'i görme düşüncesi ise beni heyecanlandırıyordu. Üzerimde zümrüt yeşili bir elbise, boynumda altın bir kolye ve içimde birbirine geçmiş hislerle odasının merdivenlerini tırmandım. Kalbim göğüs kafesimden çıkmak ister gibi atıyordu. Uzun zamandır ilk defa bu kadar taze bir heyecan hissediyordum. Hayata dönmüş gibiydim. Gülümsedim.
Aralanan meşe kapı kanatlarının arkasında, balkondan bana bakan Serenes'i gördüm. Nefesim heyecandan kesildi. Tüller içerisinde, meltemli yaz akşamında önümdeydi. Korkuluklara yaslanmış, kollarını kavuşturmuş yüzüme bakıyordu. Geleceğim için tepedeki asma mum şamdanı yaktırmış, süslenmişti. İçerideki Serenes'e doğru ağır ağır yürüdüm.
Öfkeliydim. Çocuğunu kaybettiğim gece bana inanmadığı için öfkeliydim. Beni dinlemekten korktuğu için öfkeliydim. Bunca zaman beni sadece uzaktan kontrol etmekle yetindiği için , beni itip durduğu için, en sonunda ellerimden kayıp Mısırlı kızın olacağı için... En çok da, beni bu kadar uzun süre kendinden mahrum bıraktığı için öfkeliydim.
Bana doğru yürüdü, güneş şimdi gerçekten ufku terk ediyordu. Şamdanın altında durduk, yüz yüzeydik. Öfke ise içimde büyüdükçe büyüyordu. Gözlerim doldu. Suratıma bakan Serenes'e bir tokat geçirdim, gür ses odayı doldurdu. Bunu bekler gibi tekrar yüzüme döndüğü an kendimi tutamayıp hıçkırıklara boğuldum. Ne yapması gerektiğini bilmeyerek endişeli gözlerle önümde öylece dikiliyordu. Serenes'i ittim. Geri çekildi. Öfkeyle suratına bir yumruk geçirdiğimde sadece yere baktı.
"Neden yaptın, Ser?"
Hıçkırıklar boğazıma dizilmişti. "Neden beni kendinden uzaklaştırdın?" Serenes'i yere yatırıp suratı tanınamayacak hale gelene dek dövmek istedim. Suratı kan içinde kalana dek yumruklamak. Bana bu denli acı verdiği için onu boğazlamak ve cesedinin önünde ağlamak.
Tüm bunlar yerine, sadece öne atıldım. Serenes'in üstüne atladım, dudaklarına kapandım.
Sıcak dudakları dudaklarıma değdiğinde kollarımı sıkıca boynuna doladım. Dudaklarının her daim bu kadar sıcak oluşunu o denli özlemiştim ki. Serenes'in kolu belime dolandığında kollarımı daha da sıktım. Beni kaldırdığında yerden kesilen bacaklarımı bedenine doladım. Bir eli belimde, öteki eli kalçamdayken yeniden tamamlanmış hissediyordum. Ellerinin vahşice kalçalarımı sıkmasını özlemiştim. İpek gibi saçlarından parmaklarımı geçirmeyi. O anda, o odanın ortasında, Serenes'in kucağında sonsuza dek kalabilirdim. Saçlarından tutup aşını hafifçe geriye çektim, dudaklarımız ayrılırken yumuşak bir ses çıkardı. Öylece, mum ışığının altında yüzünü inceledim. Gerçek gibi değildi. Serenes'in yanındaydım. Onsuz geçen bunca zamandan sonra, karşımdaydı. Kolları bedenimi sarıyordu. Teni tenime değiyordu. Ve Serenes, hala benimdi.
İnanmayarak yanağını okşadım. Parmağımı yanağını boydan boya kaplayan silik yara izinde gezdirdim. Artık ağlamıyordum. "Mısır'da ölmenden o kadar korktum ki." Gözlerime bakıyordu. "Evet, çok geç kaldım." O an yürümeye başladı. Odanın ucundaki savaş masasının önünde durdu. Bir eliyle beni kucağında tutarken öteki eliyle sabırsızca masanın üstündeki parşömen ve belgeleri yere savurdu. Beni masanın üstüne oturttu.
"Çok fazla şey için çok geç kaldım." Eli enseme kaydı, beni kendine çekip sertçe öptü. Nefessiz kaldım. Masada öpüşürken üstüme eğildi, masaya boylu boyunca uzandım.
"Seni özledim." Daha fazla konuşmasını istemiyordum. Zamanın akmasını istemiyordum. Sadece Serenes'in ağırlığını üstümde hissetmek istiyordum. Yakalarından tutup aptal sevgilimi kendime çektim. Aç hayvanlar gibi öpüşürken dudaklarımız ıslak sesler çıkartıyordu. Dayanamayıp omzundan bir tokayla tutturulmuş elbisenin tokaya geçirilmiş ucunu yırttım, elbiseyi Serenes'in üzerinden sıyırıp attım. Yırtarken sert çekmiş olmalıyım, Serenes acıyla inledi. Ne olduğuna bakmak için dudaklarından ayrıldığımda omzundaki dev yarayı gördüm. Şok geçirmiştim. Doğruldum. Boydan boya omzunu saran derin kesiğe baktım. Normal bir kılıç yarasına bezemiyordu, temiz kesilmiş ince bir yara olması gerekirken yara zorla tırtıklı testere ile kesilmiş gibi kesikliydi. Simsiyah yarayı inceledim. Etrafındaki derinin altında kararmış damar ağı seçiliyordu. "Bunu sana kim yaptı böyle?" Beynimden vurulmuş gibiydim. Masada kendimi geri çektim, soran gözlerle Serenes'in suratına baktım. "Tanrı Apollon."
Normal bir kılıç yarası hiç değildi. "Zırhsız mıydın, Ser düzgünce anlat." İç çekti. "Zırhı delip geçti. Lanetli veya zehirli, bilmiyorum. Ama elindeki kılıç Vulcan'ın Phlegethon suyu ile soğutulmuş kılıçlarındandı. Eminim." Kanım donmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Roma'nın Kanı (GXG)
Historical FictionSavaş sonucu Roma'ya esir alınan Nouvilleya, açık arttırmasında imparatoriçenin dikkatini çeker. Saraya seks kölesi olarak alınır ve ismi Valeria olarak değiştirilir. Bu esnada acımasızlığı ile tanınan İmparatoriçe Serenes'in fetihler ve lanetli b...