27.BÖLÜM

2.4K 116 4
                                    

Azra ablanın gelmesini beklerken çay demlemiş çay içiyorduk. Çok samimi bir ortam vardı şu an. Annemlerin Hafize teyzeye olan özlemleri oldukça belli oluyordu. Çok normaldi, tam on beş sene olmuştu görüşmeyeli.

Normalde onlar da bizim mahallede oturuyorlardı. Sürekli gider gelirdi annem Hafize teyzelere. Hayal meyal hatırlıyordum. Sonra Hafize teyzenin eşi vefat edince gitmişlerdi buradan. Burası eşinin memleketiymiş aslında öyle demişti annem. Gitmişlerdi ve ön beş yıl boyunca bir daha hiç gekmemişlerdi. Muhtemelen anılarını kaybetmek istemedikleri için evlerini de satmamışlardı. Şimdi yeniden o evde yaşayacaklardı.

Çayımdan bir yudum alırken zil çalmıştı. Pelin yerinden kalkarken heyecanla arkasından baktım. Azra ablayı eskiden çok severdim. Beni hep koruduğunu hatırlıyordum.

Önden Pelin girmişti salona hemen arkasından ise çok güzel bir kız. Bize kalmadan Pelin bizi tanıştırmıştı. Ya da hatırlattı desek daha doğru olurdu.

"Azra abla bak bu abim, Poyraz." dediğinde Poyraz abi "Hoş geldin Azra."dedi gülümseyerek. Azra abla "Hoş buldum."demişti. Sonra beni gösterdi Pelin "Bu da Defne."dedi. Ayağa kalkıp kollarımı boynuna sardım. Hiç yabancılık çekmeden o da sarılmıştı bana.

"Hoş geldin Azra abla."dedim kollarımı ayırırken. "Hoş buldum Defne'ciğim." diyerek karşılık verdi bana. Bu faslı bozan da Hafize teyze olmuştu.

"Kızım aldın mı boyayı?"

Azra abla annesine bakıp başını aşağı yukarı salladı. "Aldım anne aldım. Ama ne çektim bir sor." Elindeki boya kutusunu kenara bırakıp annesinin yanına oturdu. Ben de geri yerime oturmuştum.

Hepimiz Azra ablaya merakla bakarken o anlatmaya başladı. "Tam boyayı almış eve geliyordum bir adam çarptı bana. Boyanın hepsi yere döküldü. Zaten zorla tutturmuşum rengi! Tepem attı valla. Mecburen gidip tekrar almak zorunda kaldım."

Azra abla konuşmasını bitirdiğinde Hafize teyze "Olsun kızım aldın sonuçta, boş ver."dedi. O sırada Pelin Azra abla için çay getirmişti.

Sonra köyü bir sohbet başladı yine aramızda. Konuşacak o kadar çok şey vardı ki ne kadar anlasalar da bitmezdi. Biraz muhabbet ettikten sonra yeniden zil çalmıştı. Pelin yine ayaklandı. Kapıyı açıp döndüğünde arkasından içeriye Yusuf abi girmişti.

Yusuf abinin annesi yani Feride teyze seslendi. "Yusuf geldin mi oğlum?"dedi.

"Geldim annem geldim."dedi Yusuf abi sonra bakışları bir noktaya takıldı. Azra ablaya. Azra abla ise elinde tuttuğu çay bardağıyla donmuş gibiydi. Pelin ikisine bir bakış attı. Sonra Yusuf abinin elindeki poşetleri alıp "Yusuf abi  bu Azra abla."dedi. "Hafize teyzenin kızı."

Yusuf abinin bakışları hâlâ aynıydı, şaşkın. Pelin bu defa Azra ablaya döndü. Yusuf abiyi işaret ederek "Bu da Yusuf abi. Feride teyzenin oğlu."dedi.

Yusuf abi hala şaşkın şaşkın bakarken "Nasıl yani?"dedi. "Şimdi sen Azra mısın?"

Azra abla da aynı şaşkınlıkla "Sen de Yusuf'sun?" dedi. Kendi söylediğine kendi inanamıyor gibiydi. Ama şu an olanları anlamayan bizdik.

"Siz önceden karşılaştınız mi?"diye sordu Pelin. Çünkü öyle duruyordu. Sanki daha önce birbirlerini görmüşler gibiydi.

"Ben gelirken boyayı döken oydu işte!"dedi Azra abla. Pelin hafifçe gülümsemişti. Ben de aynı şekilde. Çünkü bu tesadüf oldukça anlamlı gelmişti bana. Eminim Pelin de benim düşündüğüm şeyi düşünmüştü.

Yusuf abi ve Azra abla küçükken birbirlerinden hoşlanıyorlarmış. Böyle tabir etmek ne kadar doğru bilmiyorum ama söyleyecek başka bir şey bulamamıştım. Hep yan yanalarmış eskiden,hiç ayrılmazlarmış. Hep birlikte oynarlarmış, bazen birlikte ödev yaparlarmış. Birbirlerini hep korurlarmış. Şimdi böyle bir tesadüfün oluşu oldukça manidar olmuştu.

PAMUK ŞEKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin