35.BÖLÜM

2.2K 114 15
                                    

Yolculuk süresince bir daha hiç konuşmamıştı. Ara sıra bana dönen bakışlarını hissedebiliyordum. Muhtemelen ikimiz de kendi içimizde verdiğimiz savaşlarla meşguldük.

Pencereden dışarıyı izlediğim dakikalar sonunda tanıdık bir yere gelmemizle kaşlarım bir miktar çatılmıştı. Buraya geleceğimizi düşünmemiştim. Kafenin biraz uzağında arabayı durdurmuştu. Geldiğimiz yer Poyraz abinin kafesiydi.

Arabayı durdurdu ama inmek için bir harekette bulunmadı. Bana baktı, baktı. Sonra derin bir nefes aldı ve kapıyı açıp arabadan indi. Henüz ben inmeden benim bulunduğum tarafa gelmişti. Kapımı açıp bekledi. "Gel hadi."deyip elini uzattı. Bakışlarım eli ve gözleri arasında gidip gelirken birkaç saniye geçmişti. Arabadan inerken elini geri çekmişti çünkü tutmamıştım.

Arabanın kapısını kapatıp elini belime attı ve beni kafeye doğru yönlendirdi. Temasımızı kesmek için adımlarımı hızlandırdıkça o da daha hızlı yürümeye başlıyordu. Sonuç olarak o şekilde yürümüştük ve kafeyle aramızda sadece birkaç adım kalmıştı. Yaklaştıkça kafenin içindeki ışıkları fark etmiştim. Bununla beraber adımlarım yavaşladı. Poyraz abinin belimden hafifçe ittirmesiyle son adımları tamamlamıştık ve şu an tam da kafenin kapısının önündeydik.

Poyraz abi yan tarafıma geçip kapıyı açtığında ben toparlanmaya çalışıyordum. Çünkü gördüğüm görüntü kafamdaki bütün düşünceleri kördüğüm etmişti. Biliyordum, başıma bunun geleceğini biliyordum. Ama yüzleştikçe kabullenmesi daha zor oluyordu.

Tam ayaklarımın dibinde karşımdaki masaya uzanan bir yol vardı, gül yapraklarından oluşan bir yol. Bu yolun sonu mumlarla ve yine gül yapraklarıyla bezenmiş masaya çıkıyordu. Etrafta ortamı fazlaca güzelleştiren aydınlatmalar vardı. Gözlerimi bu manzaradan çekip zorlukla Poyraz abiye çevirdim. Tek kelimeyle, heyecanlıydı. Öyle ki gözlerinden heyecanı rahatlıkla okunuyordu.

"Girsene Defne." Sesi titremişti. Allah'ım neden böyle oluyordu? Şu anda kalbime batan dikenler neyin nesiydi? Daha önce hiç böyle hissettiğimi hatırlamıyordum. Ama sorsalar bu hisse bir isim de veremezdim.

Beynim bas bas bağırıyordu bana, git diyordu. Yapma diyordu. Kalbim ise susuyordu, onun sadece dikenleri vardı şu an canımı acıtan. Kalbimin bana bir şey söylediği yoktu, kalbimden gelen tek şey adını koyamadığım o histi ve o da ayaklarımın olduğu yere çakılmasına sebep oluyordu.

"Poyraz abi..."diye mırıldandım zorlukla. Beni buraya hiç getirmemeliydi. Şimdi ne gidebiliyordum ne de bir adım ileri atabiliyordum. Saniyelik gözlerini yumdu, açtığında önce gökyüzüne çevirdi bakışlarını.

"Ben gitmek istiyorum."

Beynimi dinlemeye karar verip kalbime batan dikenlere göz yummuştum. Ama zor olmuştu. Gökyüzündeki bakışları anında bana döndü. Heyecanı hafif sönmüş yerine telaş belki de korku yerleşmişti. Kapı kulpunu bırakıp biraz yaklaştı, kollarımdan tutup "Beni bir kez dinlemeden, gitme."dedi.

Sorun da buydu ya zaten. Dinledikten sonra her şey sarpasaracaktı. Biliyordum.

"Dinlemek istemiyorum." Kollarımdaki elleri, titreyen ellerime ulaştı. Ben uzak durmaya çalıştıkça o niye böyle yapıyordu. Niye beni anlamıyordu?

Ellerimi çekip bir adım geriye gittim. Hataydı, buraya gelmem kocaman bir hataydı.

"Tamam Defne."dedi ellerini teslim olur gibi hafifçe havaya kaldırarak. "Bir sakinleşelim."

Ben sakindim zaten, sadece gerilmiştim. Çünkü yanlış bir yolda yürüyordum ve yol yakınken geri dönmeliydim.

Kollarını göğsünde bağlamış başını da yere eğmişti. Birkaç kez derin derin nefes aldı. Sağa sola doğru yürüdü birkaç tur. En sonunda yine karşımda durdu. Gözlerime baktığında bakışlarımız kesişti.

PAMUK ŞEKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin