37.BÖLÜM

2.2K 110 22
                                    

Poyraz bu ortamı hazırlarken ne kadar heyecanlıysa şimdi toplarken de o kadar hissizdi. Bütün heyecanı yok olup gitmiş, bütün umutları yıkılmıştı. Zaten olacak olan büyük ihtimalle buydu, Poyraz karşılık alacağını pek de düşünmemişti. Yine de bu tepkiyi o bile tahmin etmemişti. Tepki almış bile sayılmazdı gerçi değil mi?

Son olarak masadaki gül yapraklarını bir poşete toplayıp çöpe attı. Kafe yine eski hâlini almıştı. Sanki hiçbir şey yaşanmamış, duyguları bir hiç sayılmamış gibiydi.

Daha fazla burada duramayacağını hissettiğinde kafeyi kapatıp dışarı çıktı. Akşamın serin rüzgarı yüzüne çarptığında gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti içine. Bu itirafı yaptığında hafifleyeceğini sanmıştı oysa şimdi kalbindeki ağırlık kat kat artmıştı. Defne'nin bir kelime bile etmeyişi onu düşündüğünden daha fazla kırmıştı. Ama yapacak bir şeyi de yoktu. Tüm bunları göze alarak söylemişti sevdasını.

Çiselemeye başlayan yağmurla adımlarını biraz hızlandırdı Poyraz. Normalde yağmurda yürümeyi severdi ama şu an ona bile tahammül edemiyordu. Neyseki yaz yağmuruydu, pek uzun süreceğini sanmıyordu. Bir an önce eve gidip kendisiyle başbaşa kalmak istiyordu. Baş etmesi gereken duyguları, kabullenmeyi bekleyen hayal kırıklıkları vardı.

Fakat işler onun istediği gibi gitmedi. Yağmur hızlandıkça hızlandı, üstü başı sırılsıklam olmuştu. En sonunda koşar adımlarla ilerleyip evine yaklaştığında dönüp de karşı daireye asla bakmadı.

Kapının önüne geldiğinde sabırsızlıkla ceplerini yokladı. Anahtarın cebinde olması gerekiyordu ama yoktu. Bir ümitle yeniden ceplerini karıştırdı ama yok, yoktu. Sıkıntılı bir nefes verdi. Eli zile gitti, uzunca bastı belki birileri evdeyim diye. Beklentisi boşunaydı ve bunu kendisi de biliyordu. Sadece başına geleni kabullenmek istemiyordu. Elini zilden çekip arkasına döndü, az önce göz ucuyla bile bakmadığı kapıya baktı dalgın dalgın. Şimdi ne yapacaktı?

Şu an o kapıyı asla çalamazdı, kendini o kadar güçlü hissetmiyordu. Eğer kapıyı o açarsa ne yapacaktı? Bakamazdı ki gözlerine. İçinde bu kadar kırgınlık, bu kadar acı varken onun gözlerine bakamazdı. Karşısına geçip bir kelime bile konuşamayacakmış gibiydi sanki. Gibisi fazlaydı, konuşamazdı. En azından şu an.

Tek çaresi vardı. Telefonunu çıkarıp Pelin'i aradı. Uzun uzun çalmasına rağmen telefonu açmıyordu. Yeniden aradı, sonuç yine aynıydı. Şimdi annesini arasa ne olacağı belli olmazdı. Kapıya Defne'yi bile gönderebilirdi. Bu da riskliydi.

Evin önündeki kaldırımın kenarına oturdu. Yağmurun duracağı da yok gibiydi. Şiddetle yağmaya devam ediyordu. Zaten sırılsıklamdı daha fazla ıslansa da sorun olmazdı. Aklına gelen başka bir seçenek yoktu, bekleyecekti. Ama burada beklemek ne kadar doğru bir seçenekti işte onu bilmiyordu. Tam karşısında duran kapı istemediği anıların zihnine düşmesine sebep oluyordu. Gözlerini kapattı bir süre. Yağmuru dinledi, düşünmemeye çalıştı. Bunu sadece kısa bir süre için başarabilmişti. Dayanamayıp gözlerini açtı. İçli içli baktı kapıya. Hem şu kapıdan çıkmasın diye kapıyı çalmıyordu hem de belki dışarı çıkar da görür diye gözlerini kapıdan ayıramıyordu.

Aşk böyle bir şey miydi? Onu görmemek için çabalarken görürüm diye umutlanmak mıydı? Eğer öyleyse gerçekten çok zordu. İnsanın içinde çelişkilerle dolu derin acılara sebep oluyordu.

Dakikalarca oturdu o kaldırım kenarında. Bugün zaten şanslı bir gününde değildi, şans burada da yüzüne gülmemişti. Daha ne kadar oturacaklar diye düşünürken telefonundan saatini kontrol etti. O sırada kapıdan ses gelince hemen ayaklandı. Sonunda dedi kendi kendine yavaştan titremeye başlamıştı. Hava çok soğuk olmasa da fazlasıyla ıslandığı için üşüyordu. Ellerini cebine sokup başını yere eğdi.

"Oğlum sen ne yapıyorsun burada?" Poyraz annesinin şaşkın sesini duyunca onlara baktı. Bazen ne kadar çabalarsan çabala olmuyordu işte. Yaşamaya korktuğun ne varsa başına geliyordu. Tam karşısında ona şaşkınlıkla bakan hareler bunun kanıtıydı. Dakikalardır bu gözlerle karşılaşmamak için çabalıyordu şimdi hepsi boşa gitmişti. Fazla oyalanmadan çekti bakışlarını Poyraz. "Şimdi geldim anne. Anahtarımı unutmuşum."

"Gelip isteseydin ya oğlum! Sırılsıklam olmuşsun kesin hasta olursun sen şimdi!" Annesi hızlıca ayakkabılarını ayağına geçirip komşusuna döndü ve iyi akşamlar dileyip karşıya geçti. Kapıyı açıp kenara çekildi. "Geç hadi geç."dedi oğluna sabırsızca. Birazcık üşüse hemen hasta olurdu Poyraz. Annesi de bunun için endişeleniyordu.

Poyraz karşısındaki kişilere dönüp kısaca "İyi akşamlar."dedi. Defne'yle bir daha göz teması kurmamıştı, zor olsa da başarmıştı. Eve girdiğinde kısa bir düş alıp pijamalarını giydi. Günün yorgunluğunu artık atmalıydı. Yatağına girip uzandı. Hâlâ üşüdüğünü hissediyordu galiba annesi haklıydı. Muhtemelen sabaha boğaz ağrısıyla uyanacaktı. Hapşırmasıyla eş zamanlı kapısı çalınmıştı. "Gir."

Kapıyı açıp ağır adımlarla odaya girdi Pelin. Hep heyecanlı ve neşeli olan Pelin'in bile üstünde durgunluk vardı. Abisinin üzüntüsünü farkındaydı. Yatağın kenarına oturdu. Biraz da mahcup hissediyordu. "Aramışsın beni. Sessizde kalmış telefon görmemiştim, anahtar için galiba. Özür dilerim." diye mırıldandı. Abisini öyle görünce çok üzülmüştü. Onun aşkının en yakın şahidi Pelin'di. Neler hissettiğini tahmin edebiliyordu.

"Boş ver Pelin, sorun değil." Poyraz'ın pürüzlü çıkan sesiyle Pelin ona döndü. "Hasta olacaksın sen belli. Sıcak bir şeyler içmek ister misin? Nane limon yapayım mı?"

Poyraz iki yana salladı başını. "İstemiyorum." İkisi de sustu sonra. Pelin çok şey sormak istiyordu ama emin olamıyordu belki de şimdi doğru zaman değildi. Yine de tutamadı kendini. "Ne oldu abi?"

Poyraz duvara sabitlediği bakışlarını Pelin'e çevirdi. Dudağının kenarıyla alayla gülümsedi. "Hiçbir şey olmadı."dedi oldukça normal bir şekilde. "Onu sevdiğimi söyledim."

Pelin iyi ki hiçbir şey olmamış diye yükseldi kendi kendine ama bunu tabi ki sesli bir şekilde dile getirmemişti. "Sonra? O ne dedi?" Defne'den öğrenemişti belki abisi anlatırdı.

"Hiçbir şey demedi."dedi Poyraz bunun farkındalığı yeniden yüzüne çarparken. "Hiç bir şey demedi Pelin! Ben ona seni seviyorum dedim ve bir kelime bile söylemedi. Yüzüme bile bakmadı!"

İkisi de sustu bir süre. Poyraz'ın bakışları yeniden duvara dönerken sitemle söylendi. "Her zaman olduğu gibi yine kaçtı."

Ve hiçbir kaçışı Poyraz'ı bu kadar etkilememişti şimdiye kadar. Çünkü bu kaçış onun duygularını darmadağın etmişti.

"Beni yalnız bırakır mısın?"

Pelin oturduğu yataktan yavaşça kalktı. Zaten söyleyecek bir söz bulamıyordu. Duygularıyla yüzleşse belki daha iyi olurdu. Odadan çıkıp kendi odasına gittiğinde içi huzursuzdu ama elinden de bir şey gelmiyordu.

Poyraz sonunda yalnız kaldığı için daha rahat hissediyordu. Sağ tarafına dönüp dizlerini kendine doğru çekti. Sağ kolunu başının altına koyup gözlerini kapattı. Başına keskin bir ağrı saplanmıştı ve gözleri sızlıyordu. Hissettiği şiddetli ağrı bir şey düşünecek hâl bırakmamıştı. Bu yüzden uyumaya çalıştı.

•••

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

PAMUK ŞEKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin