Zong Zi Yun yıllar sonra Daming'e döndüğünde, diğer konuklar gibi Daming Şehri'nde bir konukevine yerleştirilmemiş, doğrudan saraya çağrılmıştı.
Zong Zi Heng, onunla çalışma odasında görüştü. Odadaki iki gerçek kardeş dışında yalnızca Zong Zi Xiao ve Cai Cheng Yi vardı.
Zong Zi Yun ellerini birleştirerek selamladı, "İmparator'a selamlarımı sunuyorum." Ardından Zong Zi Xiao'ya temkinli bir bakış attı ve saygılı bir şekilde, "Majesteleri'ne selamlarımı sunuyorum," dedi.
Zong Zi Xiao ifadesizce başını salladı, "Beşinci Prens."
Yıllar önce biri Dokuzuncu Prens diğeri ise Beşinci Prens'ti. Çok yakın olmasalar da sonuçta kardeşlerdi. Fakat artık aralarına dağlar, denizler girmişti.
"Lao Wu, yolculuk seni yormuş olmalı," dedi Zong Zi Heng ve hafifçe gülümsedi, "Biraz kilo almışsın. Yoksa son günlerde tembellik mi ediyorsun?"
"İmparator benimle eğleniyor olmalı. Ama evet, dünyayı dolaştım ve çeşitli şarapların tadına baktım, haha."
"Doğru, seyahate çıktığımda ben de dünyadaki güzellikler karşısında büyülenmiştim. Ölümlü diyarda sahiden de milyonlarca değerli şey var," dedi Zong Zi Heng ve gülümsemesi yavaş yavaş kayboldu. Son on yılda, sarayın soğuk ve sessiz duvarları arasında sıkışmıştı. Saraydan çıktığı o birkaç sefer de Wuyun Sekti'ne karşı kurulan ittifak ile alakalıydı. Artık Jiuzhou'yu merak etmiyordu ve çocukluğunda hayalini kurduğu o sıkıcı özgürlüğün tadını çıkarıyordu.
Zong Zi Yun onun en çok istediği hayatı yaşıyordu ve onu gerçekten kıskanıyordu. Kendi hayatı zaten mahvolmuştu ama Zong Zhong Ming'in bu hapishaneden kaçmasını ve mutlu bir adam olarak yaşam sürmesini istiyordu.
İki kardeş gezdikleri yerler hakkında hoş bir şekilde sohbet ettiler. Konuşmalarının içeriği alakasızdı ama çok ilginç görünüyordu. Zong Zi Xiao kenarda sessizce oturuyordu ve yalnızca Dage'sının ifadesini büyülenmiş bir şekilde izliyordu.
Başlangıçta, Zong Zi Heng, Zong Zi Xiao'nun sıkılıp masadan kalkacağını düşünmüştü. Orada kalmasını hiç beklemiyordu. En sonunda dayanamayıp Zong Zi Xiao'ya döndü, "Zi Xiao, Lao Wu ve ben uzun yıllardır birbirimizi görmemiştik. Hala konuşacak çok fazla şeyimiz var. Neden sen gidip başka şeylerle meşgul olmuyorsun?"
Zong Zi Yun gerilmişti. Bu iki kişi hakkında halk arasında duyduğu ile şu anda gördüğü arasında dünyalar kadar fark vardı. Bu kadar iyi anlaştıklarını hayal bile edemezdi.
Zong Zi Xiao'nun dudaklarının köşeleri hafifçe kıvrıldı, "Dage bugün kardeşiyle görüştüğü için mutlu olmalı. Bu akşam daha çok yemek yiyecek misin?"
"Mn, yiyeceğim."
"Tamam o zaman," dedi Zong Zi Xiao, zarafetle ayağa kalktı ve Zong Zi Yun'a uyarı dolu bir bakış attı.
Zong Zi Yun diken üstündeydi.
Zong Zi Xiao gittikten sonra Zong Zi Yun rahatlayarak iç çekti, "İmparator...."
"Bizim aramızda resmi olmaya gerek yok, bana Dage de," dedi Zong Zi Heng ve sessizce Zong Zi Yun'a baktı.
"....Dage," dedi Zong Zi Yun, kafasını kaşıdı ve zorlama bir kahkaha attı, "Dage'nın beni Daming'e geri çağırmasını beklemiyordum."
"Seni geri çağırmadım aslında. Dünya uçsuz bucaksızken, denizler enginken, gönlünce gezip tozabilirken neden bu bataklığın içine seni tekrar çekeyim ki?" dedi Zong Zi Heng, "Ne için endişelendiğini biliyorum. Merak etme, anlaşmazlıklarımıza alet olmana izin vermeyeceğim."