☯︎ 110. Bölüm ☯︎

15 5 1
                                    

"....Kime sesleniyorsun?" diye sordu Fan Wu She boğuk bir tonla.

Xie Bi An'ın yüzü gözyaşlarıyla doluydu. Kalbi ezilmiş gibi ağrıyordu. Zihni kaos içindeydi ve tutarsız cümleler kuruyordu, "Xiao Jiu, Xiao Jiu kan içinde kalmıştı. Xiao Jiu benim küçük kardeşimdi, sonra büyüdü, o..." Daha sonra donakaldı. Gözleri ileriye doğru boş boş bakarken fısıldadı, "Benden nefret ettiğini söyledi."

Fan Wu She nefesini tuttu. Bedeni kontrolsüz bir şekilde titremeye başladı ve aklına korkunç bir düşünce geldi― ― Xie Bi An geçmiş hayatını hatırlamış olabilirdi!

Kollarındaki solgun, kırılgan ve sersemlemiş kişiye baktı. Önündeki kabuğun içindeki ruhun önceki hayatındaki Dage'sına mı yoksa şimdiki hayatındaki Shixiong'una mı ait olduğunu anlayamıyordu. Böylesine acılı, şaşkın ve yönünü şaşırmış bir ifade takınan kişi, ona boyun eğmek zorunda kalan Zong Zi Heng miydi?

Bu kişi geçmiş yaşamını gerçekten de hatırlıyorsa o halde ne yapmalıydı? Ne yapmaları gerekiyordu?

Xie Bi An bilinçsizce Fan Wu She'nin yakasını kavradı ve, "Ayrıca tahtla ilgili bir şeyler söyledi, benim tahta çıktığımı söyledi," dedi. Daha sonra başını salladı, "Gerçek mi sahte mi? Xiao Jiu kim ve ben kimim?"

Bu sözler üzerine, Fan Wu She rahatlayarak iç çekti, "Shixiong, bir illüzyonun içine düştük. Lütfen kendine gel."

"....Neden benden nefret ediyor?"

Fan Wu She, Xie Bi An'ın omzunu sertçe sarstı ve yüksek sesle bağırdı, "Shixiong, uyan!"

Xie Bi An'ın hala sersemlemiş ve kafası karışmış olduğunu gören Fan Wu She, qiankun kesesinden bir su şişesi çıkardı ve yüzüne soğuk su çarptı.

Xie Bi An tepeden tırnağa titriyordu ve gözleri ışıl ışıldı. Karanlık gözbebekleri yavaş yavaş odağını geri kazanmıştı. Fan Wu She'ye şaşkınlıkla, sanki onunla ilk kez tanışıyormuş gibi garip bir şekilde baktı. Daha sonra ifadesi değişti ve temkinli olmaya çalıştı.

Fan Wu She'nin kalbi küt küt atıyordu. Xie Bi An hiçbir şey söylemese de, Xiao Jiu'nun yüzünü gördüğünü tahmin ediyordu. İllüzyonu gerçeklikten ayıramadığı için Xie Bi An kendisine gelmekte güçlük çekmişti.

"Shixiong, sorun ne?" dedi Fan Wu She, kuşkuluymuş gibi davranıyordu.

Xie Bi An derin bir nefes aldı, "Wu She?"

"Sorun ne, beni tanıyamıyor musun?"

Xie Bi An elini uzattı ve yavaşça Fan Wu She'nin yüzünü okşadı. Parmak uçları onun tilki gözlerinin köşelerine dokunuyordu, hala şaşkınlığını üzerinden atamamıştı, "Sen Wu She misin?"

"Elbette Wu She'yim," dedi Fan Wu She, "Shixiong, etrafına bak. Bir illüzyonun içindeyiz. Yanılsamaya düştüğünde gördüklerini ciddiye alma. Sadece bana bak, ben gerçeğim."

Xie Bi An etrafına bakınırken terk edilmiş bir tapınakta olduklarını fark etti ve hafızası yavaş yavaş geri geldi. Sonra yorulduklarını ve terk edilmiş bir tapınağa rastladıklarını hatırladı, bu yüzden o gece orada uyumaya karar vermişlerdi. Her zamanki gibi yemeklerini ateşin üzerinde pişirip, koruyucu bir bariyer oluşturduktan sonra yerde uyumuşlardı.

Uykuya dalmadan hemen önce hafızası karışmıştı. Yolculuklarının başından beri hiçbir zaman bir kasabaya girmemişlerdi.

Xie Bi An yerden kalktı ve gergin bir şekilde volta attı, "Bize kim büyü yaptı?"

"Bilmiyorum, ama muhtemelen kar iblislerini bize saldırması için gönderen kişi."

"Sen iyi misin?" dedi Xie Bi An ve Fan Wu She'yi baştan aşağı süzdü.

Wu Chang Jie 无常劫 [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin