Sonbahar başladı başlayalı Daming'e sürekli yağmur yağıyordu. Gökyüzü kara bulutlarla kaplanmıştı ve akşamları da zifiri karanlık çöküyordu.
Yılı bahar mevsiminin, günü ise sabahların düzenlediği söylenirdi. Bu yüzden sonbahar mevsiminde özellikle geceleri buz keserdi ve "Antik zamanlardan bu yana sonbahar üzgün ve yalnızdır" denilirdi. Sonbaharın alacakaranlığı yağmur bulutlarıyla birleştiğinde, yeryüzü kedere boğulurdu.
Zong Zi Heng de sonbaharı pek sevmezdi. Sonbaharın kendine has bir güzelliği olsa da orkideleri soldururdu. Üstelik üşümekten de hep korkuyordu.
Ve tekrar, artık orkidelerinin olmadığını anımsadı.
Yüksek bir terasta durup uzaklara doğru bakıyordu ancak gözleri, saçaklardan süzülen yağmur damlalarına takılmıştı.
Gökten düşen tatlı çiğ damlaları yere düştüğünde çamura dönüşüyordu. Buna rağmen neden yere düşmek için birbirleriyle yarışıyorlardı ki?
Soğuk bir rüzgar yere düşen yağmur perdesini ansızın savurdu ve terasa doğru esti. Zong Zi Heng yüzünde bir ürperti hissetti.
"İmparator, geceleri rüzgarlı ve soğuk oluyor. Lütfen geri dönün."
Cai Cheng Yi, Qinghui Köşkü'nde hizmetkarların başıydı. Saraya ilk geldiği zamanlarda epey yakışıklı ve güçlüydü. Başlangıçta parlak bir geleceği vardı ama ne yazık ki sırtını incittikten sonra efendisine gerektiği gibi hizmet edemediği için Qinghui Köşkü'ne gönderilmişti. Saraydaki herkes, Qinghui Köşkü'nün Cariye'sinin merhum İmparatoriçe'yi gücendirdiğini ve merhum İmparator tarafından iyi karşılanmadığını biliyordu, bu yüzden oraya "sürgün" edilmişti.
Fakat kaderine boyun eğmek zorundaydı. Getirisi olmayan bir iş olmasına rağmen, bakacağı bir ailesi ya da herhangi bir sıkıntısı yoktu; bu yüzden karın tokluğuna çalışıyordu. Ayrıca güvenecek hiç kimseleri olmayan ve Qinghui Köşkü'nde yaşayan anne-oğula karşı da bir yakınlık duyuyordu.
Neyse ki en büyük prens, yüz yılda bir gelen nadir bir doğal yetenekle doğmuştu. Qinghui Köşkü'nün saraydaki konumu giderek daha da yükseğe tırmandı ve uğradıkları zorbalık miktarı da bununla orantılı olarak azalmaya başladı.
En büyük prensin bir bebekten, uslu ve mantıklı bir çocuğa, zeki ve nazik bir ergene, onurlu bir genç adama ve en nihayetinde de İmparator Zong Zi Heng'e dönüşmesini yakından izlemişti. Zong Klanı'nın iki prensi arasındaki Jiuzhou'yu kasıp kavuran o kan davasına da tanık olmuştu. Artık kimse huzurlu değildi.
Genç İmparator artık eskisi kadar kibar ve güler yüzlü değildi, çiçeklerle de ilgilenmiyordu. Dünyadaki insanlar, babasını ve küçük kardeşini öldüren, güç peşinde koşan ve tahtı gasp eden bir kişinin ne kadar acımasız olduğunu düşünürken Cai Cheng Yi, İmparator Kong Hua'nın çocukken tüm kardeşlerini seven o saf, nazik halini hatırlıyordu. Yaşı küçük olmasına rağmen kardeşlerine karşı çok şefkatli ve korumacıydı, ayrıca herkes tarafından sevilen ve astlarına asla sesini yükseltmeyen biriydi. En büyük prens ne olmuştu da bu hale gelmişti?
Belki de Cai Cheng Yi artık yaşlanmıştı. Sıradan insanların bu yaştayken ruhani gücü zayıflardı; başı dönüyordu ve gözleri de eskisi kadar net göremiyordu. Zong Zi Heng'in kalbindekileri ve aklındakileri anlayamamasının nedeni bu olabilirdi.
Zong Zi Heng'in narin vücudu hareketsizdi, sonbahar esintisiyle gelen yağmurun yeşimler ve altınlarla bezenmiş kral cüppesine yağmasına izin veriyordu. Ses tonu her zamanki gibi yumuşaktı, "Burası Wuji Sarayı'nın en yüksek noktası. Hava açık ve güneşliyken, binlerce mil ötesini bile buradan görebilirsin."