"Dage, Dage!" diye seslendi Zong Zi Xiao, peşinden gitmek için birkaç adım attı ve Zong Zi Heng'in bileğini tuttu.
Zong Zi Heng'in yüzü asıktı, sanki kasvetli bir bulutla kaplanmış gibiydi.
"Dage, tam olarak neyden korkuyorsun?" dedi Zong Zi Xiao kaşlarını çatarak, "Cangyu Sekti'nin misilleme yapmasından mı? Buna cüret edebilirler mi ki?"
"Hiçbir şeyden 'korkmuyorum'. Sadece bazı insanların yaptığı ama bazı insanların da asla yapmayacağı şeyler vardır."
"Bu yalnızca büyülü bir silah, sahip olmak için birini öldürmeyeceksin. Ayrıca, Gong Shu Ju gibi büyülü bir silahın şu anda bir sahibi yok. Onu alırsan kim ne yapabilir ki? Kim dil uzatmaya cüret edebilir?"
Zong Zi Heng küçük kardeşine baktı, "Birisi Shanhe Sheji Haritası'nı ele geçirmek isterse, o zaman ne yapmalıyız?"
Zong Zi Xiao çenesini kaldırdı, "Bu o kişinin yeteneklerine bağlı."
"Zi Xiao, fayda sağladığın sürece her şey mübah mıdır?"
Zong Zi Xiao dudaklarını büzdü ve soruyu cevaplamadı.
"Gong Shu Ju uğruna, Chen Xing Yong kendi Shifu'sunu öldürdü ve onu pek çok efsuncuya zarar vermek için kullandı. Üstelik Chen Xing Yong'u yakalarken Chunyang Sekti'nden bir kişi öldü ve iki kişi de yaralandı. Şimdi, perdenin arkasındaki alıcı hala serbest. Kötü adamları ortaya çıkarmak için birlikte çalışmak yerine sadece ruhani silahı düşünürsem, ben.... Zong Zi Heng nasıl bir insan olurum?"
"Kötü adamların yakalanması gerekiyor, ama bu büyülü silahı almamızı engellemiyor," dedi Zong Zi Xiao burnundan bir nefes verdi ve kısık sesle devam etti, "Dage, şu an bir kadın kadar yumuşak kalplisin."
Zong Zi Heng, kendi elinde büyüyen küçük kardeşine inanamayarak baktı, "Ne dedin?"
Zong Zi Xiao başka yöne doğru baktı, sanki güzel yüzünde kibir kelimesi yazılıydı.
"...."
Zong Zi Heng'in bir anlığına tepesi atsa da yine de ona kızamamıştı. Yalnızca derin bir hayal kırıklığı hissediyordu. Soğuk bir tonla, "Sana böyle şeyleri öğretmemiştim." dedi ve kollarını savurup oradan ayrıldı.
Zong Zi Xiao endişelenmişti. Kısa bir an tereddüt etse de, yine de onu takip ederek Zong Zi Heng'in elini tuttu, "Dage, sinirlenme..."
Zong Zi Heng, Zong Zi Xiao'nun elini geri itti ve sert bir şekilde, "Beni çok fazla hayal kırıklığına uğrattın!" dedi.
Zong Zi Xiao'nun gözbebekleri titriyordu, kalbi sıkışmaya başlamıştı. Hatırladığı kadarıyla bu, Dage'sının ilk kez ona karşı öfkesine yenik düşüşüydü. Acı, öfke ve utanç içinde bağırdı, "Ben, bunu senin iyiliğin için yapıyorum. Yalnızca büyülü bir silahın olmasını ve babamın takdirini kazanmanı istemiştim. Bunun nesi yanlış? Hor görülmeye ve görmezden gelinmeye bu kadar gönüllü müsün?!"
Zong Zi Heng'in vücudu kaskatı kesildi, gözlerindeki parıltı bir anda söndü ve başını eğerek arkasına bakmadan gitti.
Bu sefer Zong Zi Xiao ne kadar bağırırsa bağırsın geri dönmedi.
—
Zong Zi Heng, kalbindeki kasvetle beraber kasabaya gitmiş ve günün yarısını ortalıkta dolaşarak geçirmişti. Geri döndüğünde artık sakinleşmişti.
Ama Zong Zi Xiao surat asarak bir yerlere gitmişti ve henüz dönmemişti. Neyse ki Huang Hong ve Huang Wu onu takip ettiği için endişelenmesine gerek yoktu.