Altın Kaplı Yeşim Kitap, tanrıların kaderini içeren "Yaşam ve Ölüm Kitabı"ydı. Xie Bi An dirense de, geçmiş yaşamına ait ne kadar anı varsa adeta kalbini bir bıçak gibi delip geçiyordu. Hatıralar parça parça, gözlerinin önünde sırasıyla yeniden derleniyordu.
Adımları hala dengesiz olan küçük bir çocuk, tahta bir kılıçla kılıç pratiği yapıyordu.
Yalnız ve soğuk Qinghui Köşkü'nde, Shen Shi Yao ona sarılarak ağlıyordu, "Heng Er, çok çalışmalı, güçlenmeli ve büyüdüğünde babanın takdirini kazanmalısın. Annen için savaşmak zorundasın."
Soğuk algınlığından dolayı ateşi bir türlü düşmek bilmiyordu. Shen Shi Yao yine ağlıyordu, "Bir oğlu olduğu hiç aklına geliyor mu?!"
Kendisinden sadece bir yaş küçük olan ikinci erkek kardeşi, her zaman en kaliteli kıyafetleri giyiyor, en lezzetli atıştırmalıkları yiyordu. Hatta pratik yaptığı kılıç bile büyük meblağlar ödenerek Dev Ruh Köşkü tarafından dövülmüştü. Zong Ming He, bir kenarda sessizce onu izlerken hep takdir eder, övgüler yağdırırdı.
Dokuzuncu erkek kardeşi doğdu. Öyle minik öyle sevimliydi ki, konuşmaya başladığında ilk söylediği şey "Dage" olmuştu. Tüm gün onu kucağında taşırdı ve sevgi görmeyen bir prens olduğu aklına dahi gelmezdi.
Xiao Jiu büyüdü, sabahları onunla efsun çalıştı ve geceleri de Dage'sı masal okurken uykuya daldı.
Xiao Jiu daha da büyüdü. Sürekli "Dage, Dage" diye seslenerek peşinde dolaşıyor, Dage'sının kendisine yaptığı lezzetli yemekleri yiyor ve her gün yeni bir şey pişirmesini istiyordu.
Birlikte kılıç çalışıyorlar, meditasyon yapıyorlar, orkide bahçesine çiçek dikiyorlar, mutfakta çörek yapıyorlar ve Wuji Sarayı'nın arka avlusunda oyunlar oynuyorlardı.
Bu süreçte kendisi de büyümüştü. Sarayın dışına çıkıp kötü ruhları dizginliyor, ruhlarının huzura ermesi için dini törenler gerçekleştiriyordu; bir keresinde de Li Bu Yu'yu kurtarmıştı. Efsun yetenekleriyle nihayet babasının ilgisini çekmişti ve Jiaolong Meclisi'ni kazanmak için çok çalışıyordu.
Xiao Jiu'yu saraydan çıkardığında ve saldırıya uğradıklarında her şey değişti.
Jiaolong Meclisi'ni kaçırdı ve ölümle burun buruna geldi.
Xu Zhi Nan ile dost olduktan sonra, altın özü çalan şeytani efsuncunun izini sürmüşlerdi. İşte o zamanlarda karanlığa gömülen bir sır açığa çıkmıştı ama kendisi bir karanlığa sürüklenmişti.
Qi Meng Sheng, Hua Yu Xin, Lu Zhao Feng, onunla birlikte kaderin girdabına dahil olanlar, şok edici bir dalga yaratmışlardı. Güneşin altındaki sığ bölgelerde, gerçekler birer birer gün yüzüne çıkmıştı.
Böylece kabus resmen başladı.
Kontrolden çıkan annesi ikinci kardeşini zehirledikten sonra ve Xiao Jiu'ya tuzak kurdu. Chu Ying Ruo kendini öldürmüştü ve tüm kardeşleri ona sırtını dönmüştü. Bunlar yetmezmiş gibi öz babasının onu yalnızca karnındaki altın özü için öldürdüğünü öğrenmişti.
Sonraki on yıl, en karanlık on yıldı.
Zong Ming He'nin elinden kaçarken Kunlun'un karlı ovalarında neredeyse donarak ölmek üzereydi. Neyse ki o anda Zongxuan Kılıç Tekniği'nde Cennetin Sekizinci Seviyesi'ne geçmişti.
Shen Shi Yao'yu kurtarmaya çalışırken Shu Dağı'nda tuzağa düştü ve ardından Bagua Platformu'nda Zong Ming He'yle savaşmak zorunda kaldı.
Zong Ming He'nin yaralanmış olmasından faydalanan Shen Shi Yao onu öldürdükten sonra kendini astı. Tüm bu günahları sırf atalarının itibarını korumak adına kendi omuzlarına yüklendi. Li Bu Yu ve Xu Zhi Nan'ın desteğiyle tahta çıkarak İmparator oldu.