☯︎ 9. Bölüm ☯︎

57 6 0
                                    

Zong Zi Heng daha on yaşındayken altın özünü geliştirmişti ve on iki yaşındayken de dışarı çıkıp insanlara zarar veren şeytani bir dağ ruhunu dizginlemişti. O zamandan beri çok ünlüydü ve kendi akranları arasında rol model olarak gösteriliyordu.

Kısa bir süre sonra, dört yılda bir yapılan Jiaolong Meclisi başlamak üzereydi. Yetenekli gençler arasında düzenlenen bir yarışmaydı. Efsun dünyasında binlerce yıldır süregelen bir gelenekti. Yalnızca on iki ve on sekiz yaş arasındakiler katılabilirlerdi. Daha gençken itibar kazanan gençler her zaman ilgi odağı olur, güçlü bir portre çizerlerdi.

Zong Zi Heng hep bu yaklaşan Jiaolong Meclisi için hazırlanıyordu çünkü İmparator Ninghua'nın onun için çok büyük umutları vardı. Bu yarışmada birinci olması emredilmişti, her gün gayretle çalışıyordu. İmparator'un daha öncesinde hem kendisine hem de annesine önem vermediğini biliyordu. Yeteneklerini sergiledikten sonra değer görmeye başlamıştı. Annesinin saygı görmesi için, kazanmaktan başka çaresi yoktu.

Aslında ölümsüzlüğe giden yol sıkıcı ve yalnızdı. Zong Zi Heng, en büyük oğul olarak ortalıkta dolaşıp tembellik yapmaya cesaret edemezdi. Ama asıl yokluğunu çektiği şey cennete yükselmek ya da çok başarılı bir insan olmak değildi; çiçekler, kuşlar, dağlar, nehirler, müzik aletleri, resimler ve kitaplardı. Yeni yemekleri ve şarapları denemekten çok keyif alırdı, yeni şeyler keşfetmeyi çok severdi. Bu dünyada çok fazla ilginç şey vardı ve hepsini öğrenmek istiyordu. Ama bunlar yerine körü körüne efsun çalışması gerekiyordu.

Ne yazık ki böyle şeyleri sesli olarak dile getiremezdi. Aksi takdirde annesi bile saçmaladığı için onu azarlardı.

Öğleden sonra güneş batmaya başlamıştı, hava pek aydınlık değildi. Zong Zi Heng salyangozların bahçeye dadandıklarını ve çiçekleri kemirmeye başladıklarını anımsadı. Hemen Zong Zi Xiao'yu salyangozları toplamaya ve yabani otları sökmeye gönderdi.

Orkide bahçesi sarayda gözlerden uzak bir alana kurulmuştu. İç kısımlarda yıllardır etraftan topladığı orkideler ve diğer çiçekler dikiliydi. Çiçekler açtığında sarayın o köşesinde inanılmaz bir manzara oluşurdu. Çiçeklerle ilgilenen hizmetkarlar olmasına rağmen Zong Zi Heng bahçeyle kendi başına ilgilenmeyi çok seviyordu. Bu onun efsun çalışmaları dışındaki tek hobisiydi.

Zong Zi Heng çömelip yerde salyangozları yakalarken, Zong Zi Xiao çiçeklerin arasında yalınayak koşuşturuyordu. Ara sıra dehşetle bir bakış atıp onu uyarıyordu, "Xiao Jiu, dikkatli ol. Çiçeklerimin üstüne basmamaya özen göster."

"Basmayacağım."

"Koşmasan daha iyi olur. Buraya gel."

Zong Zi Xiao kurnazca gülümsedi, aniden ayağı takıldı ve öne doğru düştü.

"Ah----"

Zong Zi Xiao tek eliyle kendini destekledi. Vücudunu yukarı doğru kaldırdı ve havada bir kez takla atıp hızla çiçek bahçesinin dışına düştü. Daha sonra kahkahalarla gülmeye başladı.

Zong Zi Heng öfkelenmiş gibi yapıyordu, "Dage'nı kandırmaya nasıl cüret edersin? Kaşınıyor musun?"

Zong Zi Xiao minik ellerini açtı, "Salyangozları yakalamana yardım etmiyor muydum? Onları geri atayım mı?"

"Onları kovanın içine at."

Zong Zi Xiao sıçradı ve Zong Zi Heng'e doğru koşup sırtına yaslandı, "Dage neden hep bu çiçeklerle ilgileniyorsun?"

"Çiçekler çok güzel değil mi?"

"Güzeller."

Zong Zi Heng ona bir kürek uzattı, "Gel, çalışmaya devam et."

Wu Chang Jie 无常劫 [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin