Uzun, karanlık bir figür aceleyle orkide bahçesine geldi. Yakından bakıldığında maskeli bir adamdı ve yanındaki kişi de Chu Ying Ruo'dan başkası değildi.
"Anne!"
"Xiao Er!"
Anne ve oğul birbirine tekrar kavuşmuştu, neredeyse gözyaşlarına boğulmak üzereydiler.
Zong Zi Heng maskeli adama baktı. Hua Yu Xin'in ölmeden önceki görüntüsü aklına geldi ve kalbi nefretle doldu.
Kalabalık bir muhafız grubu orkide bahçesine akın etti. Ellerindeki meşaleler, neredeyse unutulmuş olan bu bahçeyi gün gibi aydınlatıyordu.
Huang Hong ve Huang Wu kardeşlerin eşlik ettiği Zong Ming He geldi. Beyaz altın renklerinde olan kraliyet cüppesi gecenin karanlığında daha da seçkin görünüyordu. Maskeli ve siyahlı adamdan çok farklıydı ama bir zamanlar kendisine ait olan Jiuzhou'nun en güzel kadını diğer tarafta duruyordu.
Zong Ming He'nin gözleri hırçın ve kinciydi, sanki kıskançlık hissi şekillenip gözbebeklerinden fırlayacakmış gibiydi.
Zong Zi Xiao, önce maskeli adama karmaşık bir ifadeyle baktı, ardından da on dört yıl boyunca baba olarak gördüğü adama baktı. Dudakları kıpırdadı ama ne diyeceğini bilemiyordu.
Chu Ying Ruo, Zong Zi Heng'e nefretle baktı, "Bizi tuzağa düşürdün."
Birini kurtarmak için Jiuzhou'daki en sıkı korunan yere, Wuji Sarayı'na gizlice girmek çaresizce bir hareketti, nasıl kusursuz olabilirdi ki? Zong Zi Heng'in yüzü korkunç derecede solgundu ama Zong Ming He'nin önünde açıklama yapmaya cesaret edemiyordu.
Zong Ming He gözlerini kıstı, "Görünüşe göre oğlum bu haşaratın hala hayatta olduğunu biliyormuş."
Zong Zi Heng dudaklarını büzdü ve tek kelime etmedi.
Zong Zi Xiao sertçe yüzünü çevirdi, Zong Zi Heng'e sessiz ve derin gözlerle baktı, sanki gözbebeklerinin ışığı tam o anda sönmüş de bundan sonra hayatının geri kalanında bir daha asla aydınlanmayacakmış gibiydi.
Zong Ming He maskeli adama vahşice baktı, "Seni pezevenk, insanlara gösterecek bir yüzün bile yok değil mi?"
Bu sözleri duyunca, adam yüzündeki maskeyi çıkardı. Yakışıklı ve uzundu, Lu Zhao Feng'den bir başkası değildi. Zong Ming He'ye baktı ve gözleri öfkeyle dolup taştı, "Ying Ruo ve ben birbirimizi seviyoruz. Başkalarına gösterecek bir yüzü olmayan tek kişi sensin."
"Ben İmparator'um, bir kadını istersem o benim olur. Ölmesini istersem, diz çöküp hayatını sunmak zorundadır!"
Lu Zhao Feng bağırdı, "İmparator'muş! Herkes bir kadına zorla sahip olmak uğruna benim tüm ailemi katlettiğini biliyor mu?"
Oradakiler inanamayarak birbirine baktılar.
"Seni haşarat, nasıl İmparator'un adına leke sürmeye çalışırsın!"
Huang Hong kılıcını çekti ve Lu Zhao Feng'e saldırdı. Huang Wu'yla beraber diğer muhafızlar da üçüne saldırmak üzere harekete geçti.
Zong Zi Xiao, muhafızlardan birinin kılıcını kaptı. Chu Ying Ruo'yu arkasına alarak onu korudu ve o da savaşa katıldı.
Zong Zi Heng kılıcıyla kenarda duruyordu, alnındaki ter gözlerine damlıyordu ve görüşü giderek bulanıklaşıyordu.
Zong Ming He elleri arkasında kenetlenmiş vaziyette duruyordu, soğuk bir şekilde Zong Zi Heng'e baktı, "Zi Heng, neden bu orospu çocuklarını alaşağı etmiyorsun?!"