☯︎ 165. Bölüm ☯︎

18 6 0
                                    

Bo Zhu onları endişeyle Yin Yang Anıtı'na gönderdi ve tekrar tekrar güvenli bir şekilde geri dönmelerini tembihledi.

Xie Bi An onu teskin etti. Bo Zhu geri döndükten sonra ikili tam Yin Yang Anıtı'nı geçecekti ki Xie Bi An Fan Wu She'yi yeraltı diyarına geri sürükledi.

"Shixiong, nereye gidiyoruz?"

"Şşş."

Xie Bi An gözünü dört açtı, yeraltı hizmetkarlarından dikkatlice kaçındı ve Fan Wu She'yi önce Cennet Efendisi Sarayı'ndan, sonra da Yargıç Malikânesi'nden geçirdi ve Luofeng Dağı'na kadar götürdü. Kimse fark etmesin diye kılıçla uçarak gitmemişlerdi.

Fan Wu She, Xie Bi An'ı büyük bir ağacın arkasına çekti ve oradan geçen yeraltı diyarı hizmetkarlarından gizlendi, "Shixiong, beni tam olarak nereye götürüyorsun?"

Xie Bi An, Fan Wu She'nin gözlerine baktı, "Seni Üç Yaşam Taşı'na götürüyorum."

Fan Wu She'nin yüzü düştü ve tüyleri diken diken oldu.

"Yaşayan insanların Üç Yaşam Taşı'na gitmesine izin verilmiyor. Bir yeraltı diyarı generalinin yasaları çiğnemesi doğru olmaz bu yüzden Lord Cui'nin haberi olmamalı," dedi Xie Bi An, gerginliği gözle görülür seviyedeydi, "Çocukken kaçıp gizlice oraya gitmiştim ama hiçbir şey göremedim. Daha sonrasında bir tanrının reenkarnasyonu olduğumu anladım. Ancak, yaşayan biri Üç Yaşam Taşı'na gittiğinde yalnızca önceki hayatını görür. Çünkü bu hayatı henüz bitmemiştir, doğal olarak bir sonraki hayatında yoksul mu varlıklı mı olduğunu öğrenemez...."

"Shixiong benim Zong Zi Xiao'nun reenkarnasyonu olduğumdan mı şüpheleniyor?"

Xie Bi An'ın yüzünde mahcup bir ifade vardı, "Wu She, bu mesele kalbimde ağırlık yapıyor ve bana kendimi kötü hissettiriyor."

"Zong Zi Xiao uzun zaman önce Cehennem Yolu'nda reenkarne oldu, nasıl yeniden bir insan olarak doğabilir ki?"

"Biliyorum. Lord Cui de aynı şeyi söyledi ama bir türlü aklımdan çıkmıyor. Gözlerimi kapatır kapatmaz Zong Zi Xiao'yu görüyorum," dedi Xie Bi An, nefesini tuttu ve gözlerini korku dolu bir grilik kapladı, "Senden şüphe etmiyorum. Önceki hayatında Zong Zi Xiao olsan bile, sonuçta hiçbir şey bilmiyorsun. Tüm ihtimalleri ortadan kaldırırsam belki kalbimdeki huzursuzlukları da çözmüş olurum. Sana baktığımda başka birini hatırlamak istemiyorum." Kısa bir süre sessizlikten sonra tekrar Fan Wu She'ye baktı, gözlerinde şefkat vardı, "Wu She, Shixiong'una yardım edeceksin, değil mi?"

Fan Wu She, Xie Bi An'ın ceylanı andıran kara gözlerine baktı ve kalbi titredi. Hiç zamanı değildi ama yine de zihnindeki şehvetli düşünceleri kontrol edemiyordu. Şu anda bu kişiyi yere yatırıp, bu bir çift göz şehvetin esiri olana kadar ona sahip olmak istiyordu. Kendisine engel olamadı ve Xie Bi An'ı öptü, "Sana nasıl yardım etmeyeyim ki? Hadi gidelim."

Xie Bi An gizlice rahat bir nefes verdi.

Yol üstündeyken Xie Bi An devriyelerden kolaylıkla kaçındı. Dar yollardan ilerleyerek Yanluo Salonu'ndan geçti, aşağı yöndeki Wangchuan'ı takip etti ve Naihe Köprüsü'ne ulaştı.

Uzaktan bakıldığında köprü sıradan bir köprü, su da normal bir su gibi görünüyordu; özel bir şey yoktu ama yaklaştıklarında, Wangchuan'ın kan kırmızısı suyunun köprünün altından çağlayarak aktığını, sayısız vahşi hayaletin feryat ederek köprüye tırmanmaya çalıştığını gördüler. Hayaletlerin bazıları suya tamamen batmışlardı ve bir daha asla çıkamayacaklardı.

Fan Wu She önündeki kanlı trajediye baktı. Gözleri kan çanağına dönmüştü ve dişlerini sıkıyordu. Tırnakları avuçlarına batana kadar yumruklarını sıktı, kalbindeki acının dışarı sızmasına izin vermemek için fiziksel acıyı kullanıyordu. Wangchuan'daki mücadelesini anımsıyordu; nasıl bu suların içinde birkaç kez kendisini kaybettiğini ve neredeyse vahşi bir hayalete dönüştüğünü dün gibi hatırlıyordu. Tek bir isim tüm bunlara dayanabilmesini ve kendisine gelmesini sağlıyordu ― Zong Zi Heng.

Wu Chang Jie 无常劫 [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin