Zhong Kui ve Xianyue Köşkü'nün Efendisi Lan Zi Zhen, Yun Xiang Yi ve Hua Xiang Rong'u da alarak dağa çıktı. Ölümsüz İttifak efsuncularının hepsi onların Uçan Tüy Elçileri'ni Lan Chui Han ile değiş tokuş edeceğini düşünüyordu. Buzdan tabutun sırrı Lan Zi Zhen de dahil olmak üzere diğerlerinden hala saklanıyordu. Qi Meng Sheng'i köşeye sıkıştırmak için o iki öğrencinin yeterli olmadığını biliyordu ama Zhong Kui'nin ondan bir şeyleri saklıyor olduğunu anladığı için ihtiyatlı davranıp üstelememişti. Hiçbir şey oğlunun hayatından daha kıymetli değildi.
Li Bu Yu da hazırdı. Lan Chui Han'ın kurtarıldığı haberini aldığında, Ölümsüz İttifak'a Qi Meng Sheng tarafından kurulan rünü yok etmeleri ve dağı işgal etmeleri için önderlik edecekti.
Zhong Kui ayrıldıktan sonra Xie Bi An ve Fan Wu She bir toplantıya "davet edilmişti". Li Bu Yu'nun onlara karşı temkinli olduğunun farkında değillerdi.
İkisi acele etmeden avluya doğru yürüdü. Bahar esintisi yağmura dönüştü ve Qi Lu'nun eşsiz bozkırlarına yağmaya başladı. Bahçe yağmurun ve toprağın eşsiz kokusuyla doldu; zarif ve rahatlatıcıydı, insanların kaygısızca gevşemelerini sağlıyordu.
Xie Bi An adımlarını durdurdu ve gözlerini kapatarak yağmurun serinletici damlalarının yanaklarına hafifçe düşmesine izin verdi. İçine derin bir nefes aldı, nefesi verdiğinde göğsündeki yük biraz da olsun azalmıştı.
"Shixiong, bak," dedi Fan Wu She, ses tonunda bir sürprize dair minik bir ipucu vardı.
Xie Bi An gözlerini açtığında donakaldı.
Bu çay evi dağın hemen yakınında inşa edilmişti. Kayısı ağaçlarının çiçek açtığı ve yağmurun çiselediği yılın bu mevsiminde, manzara nefes kesiciydi. Manzaraya bakan biri etrafının yemyeşil ağaçlarla ve maviliklerle çevrelendiğini görebilirdi ama uzaklar hala beyaz bir kar örtüsüyle kaplıydı. Yağmurun hışırtısı yumuşacık kar tanelerine karışıyordu; sanki ilkbahar ve kış mükemmel bir uyum içindeydi, artık bir bütün olmuşlardı.
Xie Bi An, etkileyici manzaraya hayranlıkla baktı ve mırıldandı, "Çok güzel." Fakat böyle bir güzelliğin içinde, tehlike pusu kurmuş beklemekteydi.
"İnsanın ömrü boyunca görebileceği en nadir manzaralardan biri," dedi Fan Wu She, Zong Zi Heng ile birlikte geçirdiği kış mevsimlerini hatırlamadan edememişti.
"Yaşın kaç başın kaç da 'ömür'den bahsediyorsun?" diyerek ona sataştı Xie Bi An.
Fan Wu She güldü, "Önceki hayatımda da görmemiştim."
Xie Bi An kıkırdadı, "Önceki hayatmış."
Fan Wu She, Xie Bi An'ın ellerini tuttu ve ona nazikçe baktı, "Önceki hayatlarımızda da böyle el ele tutuşuyorduk ve karın keyfini çıkarıyorduk."
Xie Bi An onun romantizm olsun diye böyle şeyler söylediğini düşündü ve elini geri çekerek hızla etrafına bakındı, "Hareketlerine dikkat et. Hadi gidelim, Li Bu Yu hala bizi bekliyor."
"Saçmaladığımı nereden biliyorsun?" dedi Fan Wu She ve onunla beraber yürümeye başladı, "Bu hayatımızda, geçmişten gelen karmamız nedeniyle başka bir kaderimiz var."
"Sen," dedi Xie Bi An, dudaklarını büzdü ve gülümsedi, "Öyle diyorsan öyle olsun. Zaten bunu doğrulamanın bir yolu yok."
"Şu anda doğrulamaya çalışmıyor musun? Geçmiş hayatında neler olduğunu öğrenmeye çalışmıyor musun?"
Xie Bi An'ın Chunyang Sekti'nden dişe dokunur herhangi bir bilgi edinemediğini öğrenince Fan Wu She'nin zihni biraz da olsun rahatlamıştı fakat Xie Bi An'ın bu kadarla yetinmeyeceğini biliyordu. Eğer bu şekilde araştırmaya devam ederse ya da daha detaylı rüyalar görürse, Zong Zi Heng'in reenkarnasyonu olduğunu anlaması sadece an meselesi olacaktı.