Gece yarısı olduğunda Xie Bi An yine kâbus silsilesinin içine düşmüştü, ancak Fan Wu She'nin kollarında sıkıca sarıldıktan sonra sakinleşmişti.
Jiuyou'da güneş doğmuyordu ama Xie Bi An her zamanki vaktinde uyandı. Uyku mahmurluğunu henüz üzerinden atamamıştı. Gözlerini araladığı anda tanıdık, yakışıklı bir yüz onu karşıladı fakat, iliklerine kadar işlemiş olan korku hissi aniden tamamen uyanmasına neden oldu. Bedeni sarsıldı ve önündeki adamı şiddetle itti.
Fan Wu She neredeyse yataktan düşüyordu. İtildiği anda o da uyandı ve kafası karışmış bir şekilde Xie Bi An'a baktı.
Xie Bi An da gözlerini kocaman açmış ona bakıyordu. Sanki büyük bir düşmanla karşı karşıyaymış gibi görünüyordu ve güçlükle nefes alıyordu.
"....Shixiong," diyerek temkinli bir şekilde seslendi Fan Wu She, sesi belirsizlikle doluydu. Kalbi davul gibi atıyordu. Şu anda karşısındaki kişinin Dage'sı olmadığını biliyordu, ama....
Xie Bi An'ın gözleri yavaş yavaş netliğini geri kazandı. Fan Wu She'ye dikkatlice baktı, yüreği hala ağzındaydı, "Wu She?"
"Sorun ne?" dedi Fan Wu She ve Xie Bi An'ı kendisine doğru çekti, "Başka bir kabus daha mı gördün?"
"Hayır, görmedim," dedi Xie Bi An, o anda Fan Wu She'nin elini öyle bir kuvvetle sıkıyordu ki kendisi bile fark etmemişti.
Fan Wu She fısıldadı, "Yoksa, beni yine 'onunla' mı karıştırdın?"
Xie Bi An başını eğdi, "İmparator Kong Hua'nın anılarında hala senin yüzünü görüyorum; çocuk olarak, genç olarak ve en sonunda da Yüce İblis olarak. Seni onunla bağdaştırmak istemiyorum, ama..."
Zong Zi Xiao'nun "onun" üzerinde bıraktığı küçük düşürülmenin izlerini unutamıyordu. Fan Wu She'nin yüzü kontrolünü nasıl kaybetmiş olduğunu hatırlatıyordu.
Fan Wu She, Xie Bi An'ın yüzünü nazikçe kaldırdı, "Shixiong, benden korkuyor musun?"
Xie Bi An, Fan Wu She'nin güzel tilki gözlerine baktı ve çaresizce yanıtladı, "Korkmuyorum."
"Peki Zong Zi Xiao'dan korkuyor musun?" diye sordu Fan Wu She ama cevap vermesini beklemeden devam etti, "Ama ben Zong Zi Xiao değilim."
"Biliyorum, hepsi o yanılsama büyüsünün yüzünden."
Fan Wu She üzgün görünüyordu, "Eğer sırf bu yüzden benden nefret edersen buna dayanamam."
Xie Bi An aceleyle karşılık verdi, "Bu nasıl olabilir? Senden nasıl nefret edebilirim ki? Uykulu olduğum için kafam karıştı sadece. Ayıkken asla böyle bir hata yapmam."
"Bana bakıp kafanda başka bir adamı düşünmeni istemiyorum," dedi Fan Wu She, hissettiği bu saçma kıskançlıktan kurtulamıyordu; kendi kendini kıskanıyordu.
"Ne saçmalıyorsun?"
"Bu doğru değil mi? Rüyalarında sana benim bile yapamadığım bir şeyi yapmadı mı?" dedi Fan Wu She, kalbinde bastırmaya çalıştığı sahiplenme hissi yeniden açığa çıkmıştı.
Xie Bi An'ın yüzü anında kızardı, "Zong Zi Heng Zong Zi Heng, ben de benim. Böyle şeyler söyleme."
Fan Wu She onun yüzünü avuçlarının arasına aldı. Kaşları çatıktı, gözleri derin derin bakıyordu ve ses tonu büyüleyiciydi, "Sana daha abartılı bir şey yaparsam mı benim yüzümü hatırlayacaksın?"
Xie Bi An'ın kalbi çılgınca atıyordu, geriye doğru çekilmekten kendini alıkoyamadı.
Fan Wu She hayal kırıklığıyla başını eğdi, ellerini indirdi ve, "Hadi kalk da bir şeyler ye," dedikten sonra yuvarlanıp yataktan kalktı.