☯︎ 84. Bölüm ☯︎

22 6 1
                                    

Wuji Sarayı'nın gizli zindanı, Zong Klanı'nın ataları tarafından yalnızca Zong Klanı'nın çocuklarını ve krallığın yasalarını çiğneyen kadın aile mensuplarını hapsetmek için kurulmuştu, ama şimdi boş bir kabuktan başka bir şey değildi.

Tozlu zindanda küf ve çürüme kokusu her köşeyi kaplayan yoğun bir bulut gibiydi. Alınan her nefes insanın göğsünü sıkıştırıp midesini bulandırıyordu.

Zong Zi Heng dayanılmaz bir acıyla uyandı, soluduğu tek şey yoğun küf ve kan kokusuydu. Ayağa kalkmaya çalıştı ama parmağını kıpırdatmak bile dayanılmaz bir acı hissetmesine neden oluyordu.

Wuji Sarayı'na dönmeye karar verdiğinde onu neyin beklediğini biliyordu, fakat bundan kaçışı yoktu. Yüz kırbaç darbesine bilincini kaybetmeden katlanmıştı.

Gizli zindana atıldıktan sonra birkaç kez bilinci yerine gelmiş birkaç kez de tekrar bayılmıştı. Ne kadar zaman geçtiğine dair hiçbir fikri yoktu. Uyanıkken Zong Zi Xiao'yu düşünüyordu. Xiao Jiu'sunun kaçmayı başarıp başaramadığını, yaralarının nasıl olduğunu ve şimdi ıstırap içinde olup olmadığını merak ediyordu. On dört yıldır sevdiği küçük kardeşi bir gecede her şeyini kaybetmişti ve bundan sonra tek başına acımasız bir hayatla yüzleşmek zorunda kalacaktı.

Kendine bakabilecek miydi? Efsun eğitiminde gayretli olacak mıydı? Üzgün ​​olduğunda ne yapacaktı? Terlediğinde ya da üşüdüğünde biri onunla ilgilenecek miydi?

Zong Zi Heng, Zong Zi Xiao'nun "nefret" kelimesini sarf ederken takındığı o ifadeyi anımsadı. Kalbine saplanan acı o denli şiddetliydi ki sırtındaki kanlı kırbaç izlerini bile gölgede bırakmıştı.

Bu yaşamda tekrar karşılaşacak mıyız ya da sana kendimi açıklama şansını bulabilecek miyim bilmiyorum.

Belki de karşılaşmasak daha iyi olur.

Sessiz ve ıssız zindanda ani bir ayak sesi duyuldu.

Zong Zi Heng ayak seslerinden kimin geldiğini anlayabiliyordu. Acıya katlanarak doğrulmaya çalıştı, bir kan denizinin içinde oturuyordu.

Baba oğul parmaklıkların arasından birbirlerine bakıyorlardı. Sanki aralarına doğal bir duvar örülmüş gibiydi.

Uzun bir süre Zong Zi Heng'e baktıktan sonra Zong Ming He söze girdi, "Seni dünyaya getirmekten her zaman pişmanlık duydum."

Zong Zi Heng ona boş boş baktı.

"Eğer ilk meşru oğlumdan önce doğmasaydın, Li Xiang Tong'a karşı mahcup duruma düşer miydim? Aradan bunca yıl geçti ama hala Wuliang Sekti tarafından suçlanıyorum."

Zong Zi Heng soğuk bir şekilde güldü.

"Ama senin hatan değildi," dedi Zong Ming He, "Bazen sana kötü davrandığımı düşünüyordum."

Bir zamanlar Zong Zi Heng, Zong Ming He'nin kendisine karşı azıcık da olsa suçluluk hissedebileceğini hayal etmişti. Fakat şu anda hayal ettiği o şeyi duymasına rağmen kalbinde hiç etkisi yoktu.

"Maalesef hiçbir zaman mantıklı ve itaatkar bir oğul olmadın," dedi Zong Ming He ve başını salladı, "Gitmelerine izin vermeseydin, tahtı sana vermeyi bile düşünmüştüm."

Zong Zi Heng alaycı bir şekilde güldü, "Ben onları bırakmasaydım bile, canımı bağışlamayacaktın."

Zong Ming He için, Veliaht Prens'ten çok daha önemli şeyler vardı; Zong Klanı'nı yok edecek olan o sırları yok etmek.

"O halde neden geri göndün? Annen yüzünden mi?" dedi Zong Ming He, bakışları derinleşti, "Böyle yufka yürekli olarak sen kime çektin ki? Efsun yeteneklerine güvenerek kaçsaydın, kimse seni yakalayamazdı."

Wu Chang Jie 无常劫 [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin