Gözlerimi açtığımda havanın hala karanlık olduğunu gördüm. Yan tarafıma baktığımda boş olduğunu gördüm. Demir uyumamış mıydı? Kalkıp yerdeki siyah iç çamaşırlarımı giydim. Kapının orada duran valizimden bol bir tşört alıp saçımı toplamak için bileğime de tokamı taktım. Ayağa kalkıp kapıya yönelecekken aynadan balkonun kapısının aralık olduğunu gördüm. Gökyüzüne bakan, sigara içen Demir'in karaltısını görünce ayaklarım direk olarak ona doğru adım attı. Kapıyı açtığımda soğuk havanın vücuduma temas etmesiyle ürperdim. Demir'in yanına gidip ters bir şekilde korkuluklara dayandım ve Demir'e baktım. Beni görünce bakışlarını bana indirdi. Yorgundu. Üzgündü. Belliydi. Duvarlarını çekmemişti ilk defa. Sonra bakışlarını tekrar gök yüzüne çıkarıp sigarasını içti. Bakışlarım iki sandalyenin arasında duran yuvarlak küçük masanın üstündeki kalın defteri buldu. Ne olduğunu merak etsem de şuan daha çok Demir'le ilgilenmek istiyordum. Demir'e biraz daha yaklaşıp kulağındaki kulaklığın tekini kendime taktım. Hiçbir şey çalmıyordu. Sonra başlayan gitar sesiyle yeni şarkının başladığını anladım
Daha önce bilmediğim bir şarkıydı ama melodisi çok hoştu. Demir üzerime bakıp beni kolumdan tuttuğu gibi kendi önüne çekti ve ellerini iki yandan arkamdaki korkuluğa koydu. Biraz öne eğik duruyordu şimdi. Alnını alnıma dayadı ve gözlerini kapadı. Bende karşımda acı çeken adama baktım. Bu kadar kısa sürede bağlandığım adama. İçten içe yok oluyordu. Ben ona sadece anlık tedavi sağlayabiliyordum. Tek elini belime koydu ve belimi baş parmağıyla okşamaya başladı. Dudaklarını ıslatıp
"Neden uyandın ufaklık?" dedi pürüzlü bir sesle.
"Bilmiyorum uyandım işte. Seni de görmeyince aramaya çıkmak istedim." dediklerime karşılık koyu gözlerini açtı.
"Sen neden uyumadın?" dedim bir şey söylemeyince.
"Uyuyamıyorum." dedi geçiştirmek istercesine. Sigarasının sonunu da içip izmariti aşağı attı. Kolumdan tutup geri geri gitti ve koltuğun tekine oturdu beni de kucağına çekti. Kucağına kıvrılıp boynuna kafamı koydum. Sandalyenin arkasındaki battaniyeyi alıp üstümüze örttü. Masanın üstündeki defteri aldım. Elimdekini görünce sıkıntıyla nefes verdi ve gökyüzüne bakmaya başladı. Şarkı hala çalıyordu ve çok güzeldi. Eliyle bacaklarımı okşuyordu. Kül tablasıyla sigarasını ayarladı.
"Bu ne?" dedim ona bakarak.
"İris'in günlüğü." dedi sert bir sesle.
"Kızın günlüğünü mü okuyosun. Çok ayıp Demir." diye cırladım. O ise omuz silkmekle yetindi. Siyah kalın deftere baktım ve merakıma yenik düşerek son sayfaları açtım. İçeriden vuran azıcık ışıkla zar zor okumaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEN
ChickLitBedenim benim değildi artık. Bu tanıyamadığım vücûd benim olamazdı. Peki sahibi kimdi? (+18) (19.01.2016 tarihinde yayımlanmaya başlamıştır. )