Bölüm 13: Karanlığın Güzelliği

6K 471 122
                                    

***

Soundtrack: Mads Langer – Beauty of the Dark

***

Miles, kriz merkezinin terasında iskemlelerinden birine oturmuş bir diğerine de ayaklarını uzatmış dudaklarının arasında ıslığı kendisine eşlik ederken Medu'nun manzarasını izliyordu. Sabaha karşı komutanlıkta nöbeti başlıyordu. O saate kadar bu şekilde kalmayı düşünüyordu çünkü Sierra'nın buluşmak istemesinden bu şekilde uzak kalabilirdi.

Titreşen bilekranı Sierra'nın bir kez daha bağlantı kurmaya çalıştığını haber veriyorken Miles bilekranı bileğinden çıkarıp yanına koydu. Onunla en son Suqe'ye gitmeden önce konuşmuştu. Geldiğinden beri haberleşmeleri birbirilerine mesaj bırakmaktan öteye geçmemişti.

Sierra'nın bağlantısı sonlandığında Miles bilekranı eline aldı. Sierra'ya mesaj göndererek görevde olduğunu bildirdi. Sierra'ya hep görevde olduğunu söylüyordu ama Sierra'nın bunu yutmadığını da biliyordu.

Sierra uzun yıllardır hayatındaydı. Miles, bu uzun yılların verdiği hisle Sierra'nın onsuz yapamayacağını biliyordu. Bunu bildiğinden Sierra ile olan ilişkisinde son derece rahat davranıyordu. Ne halt yerse yesin Sierra ile bir şekilde yoluna koyuyorlardı ama Miles bu rutinden artık sıkıldığını hissediyordu.

Kalbinde bir farklılık hissediyordu ve farklılığın kaynağını da çok iyi biliyordu. Aklında hep tek şey dolaşıyordu. James'in gelecekte aşık olduğu kişiye dair söyledikleri aklına geliyordu. Parçalanarak aşık oluşu, sürünmesi.

Barda James'in testlerinin güzel geçmesinin kutlamasını yaparlarken James'in "Bir gün benim gibi aşık olacaksın," dediğini hatırlıyordu. Bu yüzden aşık olacağı ya da olduğu kişiyi çok merak ediyordu ki aşık olduğu kişiye dair artık bir fikri bile vardı.

Kafası zamanın karışık işlerini anlamayacak kadar yoğunken ne tarafa gideceğini ne yöne gideceğini zaman değil sadece kalbi belirleyecekti. Ayağının altındaki iskemleyi itip ayağa kalktı.

Bu düşüncelerle kendisini boğmaktansa komutanlığa geçip rütbe yükseliş sıralamasında puan almasını sağlamak için bir şeyler yapabilirdi. Hem puan alırdı hem de simülasyona girip kılıç talimi yapmak, silkelenip kendine gelmesi için sağlıklı olurdu. Ana ofise geçtiğinde gece vardiyasındaki çalışanların arasından geçerken yan ofis koridorundan çıkan telaşlı iki muhafız dikkatini çekti.

Yanlarına iyice yaklaştığında bu iki muhafızın Clara'nın muhafızları olduğunu fark etti.

"Bir sorun mu var?" diye sordu yanlarına vardığında.

"Sultan Clara'yı bulamıyoruz Yüzbaşı," dedi muhafız. "Bir anda dikkat dağınıklığından faydalanarak yok oluyor. Bizi yine geride bıraktı. Hiçbir yerde yok."

Muhafızın omzuna dokunarak "Sorun yok," dedi gülerek. "Ben nerede olduğunu biliyorum. Siz iç saraya geçin."

"Emin misiniz?" diye sordu muhafız tereddütle.

"Eminim. Siz iç saraya geçip kulenin girişinde bekleyin."

"Peki, Yüzbaşı Sidelif."

Miles, muhafızlarla beraber ana ofisten çıktı. Muhafızlar iç saraya geçen yola giderlerken Miles onların aksi yönüne döndü. Clara'nın yine aynı hataya düşüp gezegen değiştirmeyeceğini biliyordu. Şehre de inemezdi. İç sarayda da olmadığına göre geriye tek bir ihtimal kalıyordu.

O ihtimalin olduğu yere geldiğinde kapıyı açarak terasa çıktı. Oyalanmadan kenardaki demir merdivenlere ilerledi. Merdivenleri çevikliği ile tırmanıp kendini yukarı attı. Kontrollü aldığı nefesleriyle hiç yorulmadan tek harekette ayağa kalktı ve onu gördü.

Galaxy of Torn: BETAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin