4. Bölüm

166K 7.6K 275
                                    


Ertesi gün Cenk ve Anıl, adamın cesedi ile karşılaşmıştı. Cesedi her zaman ki gibi kuyuya atmışlardı. Bu yöntem onların delilleri yok etme şekliydi. Ofiste her şey rutin ilerliyordu o sıra. "Can" diye seslendi Ares, toplantı odasından çıkmak üzere olan kardeşine. Can' ın gözleri anında kardeşini buldu. "Bunu al" Ares' in uzattığı kâğıdı baktı. "Nedir bu?" diye sorduğunda kardeşinin uzattığı kâğıdı elinden almıştı. "Restoranın tapusu, kızlara ver bunu. Evde oturmaktan sıkıldıklarını söylemiştiniz" Ares' in sözlerinin ardından irice açılan gözleri ile şaşkınlığını gizlemeden, baktı kardeşine.

"Nasıl yani, restoranı onlara mı, veriyorsun?" böyle bir şeyi aklının ucundan dahi geçiremeyen Can, büyük bir hayret yaşıyordu.

"Evet, onları sürekli evde tutamayız. Dışarıdaki hayatı kaçırmamalılar değil mi?" dedi Ares, yüzünde ufak bir gülümseme ile izledi, kardeşinin verdiği tepkileri. "Sağ ol kardeşim" gözlerini kaplayan minneti ona da, göstermekten gocunmadı Can. Kızlar dışarıda oldukları zaman, sürekli telefon ile aratıp kontrol ettiren Ares; şuan onlara restoranı verdiğini söylüyordu. Bu önemli bir gelişmeydi aile için. "Aile için yapıyorum, kardeşim, büyütülecek bir şey değil" diye kardeşini yanıtlayan Ares, yeniden masasına dönüp; yarım kalan işlerine odaklandı.

10 gün sonra

Kızlar, Ares'in onlara verdiği bu restoranı oldukça sevinmiş ve büyük bir heves ile tadilata başlamışlardı. İçeride birçok değişiklik yapmış olan kızlar, en ufak bir detaya bile birlikte karar vermişlerdi. Tüm çalışanları başka iş yerlerine, restoranlara aktarmışlardı. İçlerinden yalnızca birinin onlarla kalmasını istediklerinde; Beren' de bu isteklerini kabul etmişti. Beren burada çalışmayı seviyordu. Başlarda kızlalar anlaşamayıp, gergin halinin geçmeyeceğini düşünüyordu, Beren. Ancak daha sonra tadilat aşaması, dekorasyon derken, onlarla kaynaşmayı başarmıştı. Eğlenip, gülüşerek geçiyordu günleri. Gerginliği azalmış ve artık onların yanında daha rahat hissediyordu. Kızların ona alışması daha kolay olmuştu.

Hatta öyle ki; sanki yıllardır içlerindeymiş gibi onun varlığını benimsemişlerdi. Arkadaş olmuşlardı, Beren bunun için iyi hissediyordu, yalnızlığı kayboluyordu sanki. Derya ile arkadaşlıkları restoran sınırları içerisindeydi. Onunla yalnızca mesai saatleri içerisinde görüştüğünden, yakın arkadaşı gibi hissedemiyordu onu. Beren, Hakan Demir'in ortadan kayboluşunda, bu ailenin bir parmağı olduğunu düşünse de. Hiç bir kanıtı olmadığından söyledikleri bahaneye, inanmış gibi yapmak zorunda kalmıştı. Emniyetin elbette gerçeği bulacağını düşünüyordu.

Kızlar, Hakan Demir'in buranın satışından kazandığı para ile sakin bir kasabaya yerleştiğini söylemişti. Ancak buna, beş yaşındaki çocuk dahi inanmazdı ama bu konu hakkında konuşmasının hiçbir fayda sağlamayacağının da farkındaydı. Kızların kötü biri olduklarını, düşünmüyordu Beren. Çünkü bugüne kadar hiç böyle bir izlenim görmemişti onların üzerinde. Bu aile ona iyi gelmişti. Kalmak istiyordu, çünkü yalnızdı. Bu aile ortamı onun kaybettiği huzurunu yeniden kazanmasına sebep oluyordu.

Tüm bunlarla birlikte artık yalnız kalmak istememişti, onların aralarında bağ onu etkilemişti. Tüm gün eğlendikten sonra boş ve sessiz evi, bunca zaman sonra rahatsız hissetmesini sağlamıştı. Belki de uzun zaman sonra ilk defa, geçekten gülümsüyordu Beren. Mutluydu, bu yüzden onların kim olduklarını, insanların söylentilerini bir tarafa bırakıp, sadece kendi şahit oldukları ile ilgileniyordu. Selin mutfaktaki son parçaları özenle yerlerine yerleştirirken, Beril heyecanı yüzünden okunan bir ifade ile içeri girmişti.

"Bu gece yemek var Selin, heyecanlı mısın?" diyerek yaklaştı meşgul olan arkadaşına. "Ares'e henüz sormadık Beril. Erken sevinç yaşıyorsun, ya kabul etmezse?" "Neden hevesimi kırıyorsun. Kabul eder, etmeli, eder değil mi?" bu ihtimali göz ardı etmek isteyen Beril, yeniden gözlerinin önüne serildiğinde, bu konuda emin olamıyordu. "Dua edelim ki, Ares bugün iyi gününde olsun. Hem sen Can'a söyledin mi?" diyerek, yaptığı işi bırakıp, endişe ile etrafa göz gezdiren arkadaşına döndü. "Henüz değil" "Of! Beril, hadi ara artık" diye çıkıştı Selin.

"Tamam, bana şans dile" dedi, Beril. Endişesi hat safhada olmasının, haklı bir sebebi vardı. Zira Ares, bir yabancının da aralarında olduğu, bu akşam yemeğine hiçte sıcak bakmayacaktı. Mutfaktan çıktıktan sonra gidip, yemek salonunda masanın üzerinde olan telefonunu eline aldı. Sevgilisinin adını bulmak için ekranı aydınlattı. "Bol şans Beril, ikna et onu" cam silme işini üstlenen, Nilay işine devam ederken, seslendi ona.

"Ama asıl mesele Ares' i ikna etmekte. Şansa ihtiyacı olan kesinlikle Can" diye söze girdi Çağla, sandalyeleri yerlerine yerleştirirken. "Bence de" diyerek, sohbete katıldı İdil. Bara bardakları yerleştiriyordu o sıra. "Beni daha çok endişelendiriyorsunuz, teşekkürler" kızgın ifadesi ile Beril, anında çıkıştı onlara. Daha sonra telefon rehberinden, onu her daim el üstünde tutan kişinin ismi buldu. Ara tuşuna basıp telefonun açılmasını bekledi. "Benim en güzel belam, bugün benden ne istiyorsun acaba?" kalın sesine rağmen, eğlendiğini belli eden bir tonda söyleyen sevgilisinin sözlerini dinledi Beril.

"Ben, senden hep bir şey istemek için mi arıyorum. Ciddi olmazsın?" kızgınlığı şakaya yakın olsa da, Can kelimeleri seçerek kurmazsa eğer her an gerçeğe dönüşebilirdi. "Ama ben bu güzel belanın, bana bağlı oluşunu seviyorum" diyerek, doğru bir yol izledi. "Bak hemen nasılda aldı sinirimi. Ben sana neden kızamıyorum ya" hayatının tek çaresi bu adam gibiydi Beril için, hayatın en özel armağanına nasıl kızgın kalabilsin ki? "Eğer sana bana kızgın kalırsan, benim o gün nasıl günüm iyi geçebilir. Şuan diğerleri alay etmeye başladı, bunun için teşekkür ederim. Bundan daha iyi bir zaman bulamazdın hayatım. Lütfen artık ne istediğini söylesen?" dedi Can, karşısında ona gülen kardeşlerine kötü bakışlar atarken. "İşte senin romantizmin bu kadar. Neyse biliyorsun, restoran için açılış yapmayıp, yarın direk başlıyoruz. Bu yüzden, bu akşam burada bir yemek yiyelim diyoruz. Ares'i ikna eder misin?" diye sordu, tek nefesle.

"Neden Ares'i ikna etmem gerekiyor ki? Ares bunu elbette kabul eder" sevgilisinin sözleri henüz tamamlanmadığından Can, hali ile olayı kavrayamamıştı. "Yemekte Beren'de olacak, hani bahsetmiştim; yeni garsonumuz" diyerek sözlerini bitirdi Beril. "Ares'in, yabancı birinin aramıza katılmasına vereceği tepkiyi sende biliyorsun Beril. Daha olur şeyler istesen"

"Lütfen hayatım, benim için ikna et onu lütfen. Beren' e ne kadar değer verdiğimizi biliyorsun. Lütfen, lütfen, lütfen" sevgilisini, tatlı bir ses tonu ile ikna etmeye çalıştı Beril. "Şunu söylemeyi kes artık. Tamam, halletmeye çalışacağım" "İşte benim sevgilim. Dünyadaki en mükemmel benim sevgilim" sevgilisinin kendine yaptığı, bu ufak sahte sevgiye karşılık, gözlerini devirdi Can.

"Olmaz deseydim, peşimi bırakmaz en kötüsü ben olurdum. Yaparım deyince, en iyisi oldum. Beni bu kadar çok sevme sevgilim, gözlerim yaşardı" sesindeki kinayeyi anlamamak imkânsızdı. "Sende yerde yatmaya, bu kadar hevesli olma sevgilim. Yazık sırtın acır, kıyamam sana" diyerek karşılık verdi Beril ona. Can'ı en zayıf noktasından vurmuştu. "Ah! Benim biricik güzeller güzeli sevgilim. Elbette ki ricanı yerine getireceğim. Ne demek, rican emirdir benim için" lafı usta bir hareket ile geri çeviren Can, sevgilisinin bu konuda şakası olmadığının farkındaydı.

"Ah! Benim koca kulaklı sevgilim" dediği sıra yüzünde, çiçek açan bir hali vardı. "Ah! Benim susmayan sevgilim, ben Ares ile konuşup, ararım seni" aşk dolu bu konuşmanın ardından çift telefonu kapatmıştı nihayet. Can kalktığı koltuğa geri oturdu. "Söyle bakalım; bu seferki emir nedir, romantik adam?" diye uğraştı kardeşi ile Cenk. "Ares'i ikna etmek" oflamaya yakın bir ses ile söyledi."Hangi konuda? "diye sordu, Mert merakla. Yaslandığı koltukta öne gelmişti. "Akşam ki, restorandaki yemeğe, yeni garsonun da katılabilmesi için" söylediği sıra beyninde, eğer bunu mümkün kılmazsa güzel sevgilisi, bundan sonra sürekli olarak başının etini yerdi. "Kardeşim, işin bu sefer gerçekten çok zor" onun düştüğü sıkıntının farkında olan Anıl, daha da köşeye sıkıştırma derdindeydi. "Neden böyle şeyler, benim sevgilimin başının altından çıkıyor ve neden bende patlıyor" diyerek isyan etti Can.

"Eğer geri dönemezsem, ölüm sebebim Beril'dir. Bunu mezar taşıma yazın, tamam mı?" dedi ve odadan çıkmak için kapıya yaklaştı.

"Bol şans kardeşim. Ters baktığı an; kaç derim. Belki bir şansın olabilir" Cenk ile aynı kafada olan Anıl, ikisi birlikte eğlenerek izliyordu; onun sıkıntılı yüzünü. "Odadan sağ çıkarsam, senin için ölüm saati demektir; Anıl Giray" parmağını sallayarak, onu açıkça tehdit etti Can. "Dost acı söyler, Can Yılmaz" diyen Anıl' ın ardından kardeşi çoktan odadan ayrılmıştı. Can' ın içinde olduğu durum onu fazlası ile geriyordu. Ares oldukça düz bir adamdı. Bir şeye başta; hayır dediğinde, bunu tersine çevirmenin olanağı yoktu. Bu yüzden düzgün kelimeler ile onun, baştan hayır demeyeceği şekilde konuşma yapmalıydı Can. 

Karanlığın EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin