Öğle saatleri şirkette herkes kendi ofisinde, işlerine yoğunlaşmışken, Mehmet Bey Ares' in ofisinde kalmayı seçmişti. Mehmet Beyin o an aklında gezinen şeyler, dün akşam karısı ile konuştuğu konudaydı. Masasının başında olan Ares' e gözlerini çevirdiğinde, doğru zamanın şuan olduğunu düşünüyordu. "Ares, aslında seninle konuşmak istediğim birkaç şeyler var" elindeki kâğıttan başını kaldırıp, anında onun yüzüne baktı Ares. Elindekileri bırakıp, tüm dikkatini manevi babasına verdi.
"Sargını açıp, bana yaranı göster oğlum" beklemediği bu sözler onu afallatmıştı. Bunu neden bir anda istediğini anlamaya çalışsa da, buna hiçbir sebep bulamadı. Sargılı olan sol yumruğunu, göstermek istemediği için kapattı. Onların üzülmesini istemiyordu. Enişelendirmek, ya da toparlanamadığını düşündürmek istemiyordu. Dün eline oldukça hasar vermişti. Görüntüsü gerçekten korkunçtu ve mide bulandırıcıydı. Ancak elinin hali zerre umurunda değildi, tek kaygısı Mehmet amcasının, gördüğü an hissedeceği şeylerdi. "Lütfen Ares" Oğlu için endişelenen bir babaydı o an, Mehmet Arslan. Ares, herhangi bir şey söylemeden, oturduğu sandalyeden kalkıp, adımları sonunda Mehmet beyin karşısındaki tekli toktukları buldu. Sargıyı yavaşça açarken, gözleri yerdeydi. Mehmet amcasının ilk gördüğü an yüzünün aldığı şekli görmek istemiyordu.
Sonunda artık Mehmet beyin, o koca yara gözlerinin önüne serilmişti. Beyninin içinde çakan şimşek, kaç yıldırıma bedeldi o an. Nefes almanın ne gereği vardı ki? Tek bir hücresi bile artık görevini icra etmekten vazgeçmişti. Böyle bir görüntü neye delaletti? Uzun süre kırpmadığı gözleri, artık yanma hissi ile sulanmaya başlasa da, tek bir mimiği bile oynamadan, oğlunun eline bakıyordu.
"Oğlum, sen ne, ne yaptın sen?" ağzından çıkan bu birkaç kelimeye sahip olan adam. Zamanında en korkulan adamlarından biriydi. Birçok insanı kendi elleri ile öldürmüş ve bir dolu adamın acı içinde kıvranışlarını izlemişti. Şuan ise ses tonu titriyordu konuşurken. Acı hissediyordu, hem de tam olarak sol avucunun içinde, kavruluyordu sanki. Üzerine titrediği oğlu Ares, hala bir ilerleme göstermemiş miydi? Tüm o yaşadıkalrı süreç bir fragman gibi geçti gözlerinin önünden, bunların yeniden yaşama olasılığı yüzde bir bile olsa kaldıramazdı o an. "Sen ve o kardeşlerin, bizim için çok kıymetlisiniz. Her kim olursa olsun, size zarar verecek olsa, bu dünyayı ona dar ederim" gözlerine baktı onun Mehmet Bey, daha fazla oğlunun o korkunç eli ile yüz yüze kalmak istemedi.
"Eğer elini bu hale getiren başka biri olsa, ona zindan hayatı yaşatırım. Ama bunu kendine yapan sensin. Elinin bu hale getirme diye sana nasıl engel olacağımı bilmiyorum. Lütfen bunu kendine yapmaktan vazgeç" gözyaşları düşmemek için direniyordu ona. "Bu şekilde bir sonuca ulaşamazsın Ares, bu bir çözüm değil. Sözlerimi, sana karışıyormuşum gibi algılama. Ama bu durumun senin içinde artık zor gelmeye başladığını hissediyorum. Haksız mıyım? Bu yüzden şuan gözlerime bakamıyorsun bile. Bir şeyleri bastırmak için canını yakarak, eline hiçbir şey geçmeyecek" sözleri onu ikna etmek içindi. Hiçbir acı hissetmeden bu hale getirilmiş olan el, sanki ona aitmiş gibi canı yanıyordu.
"Hiçbir insan bunu kendine yapamaz Ares. Aklında ne vardı oğlum, ne düşünüyordun bunu yaparken? Hiç mi canın yanmıyor senin? Bu kadar canını sıkan ne vardı?" çaresiz bir babanın yalvarışıydı bu. Oğlunun önünde yanaklarına süzülmeyen gözyaşları, külçe ile kalbine düşüyordu. Ares' in elini çok kez yaralı hali ile görmüştü. Ancak böyle bir görüntü aklının köşesinden bile geçmemişti. Mehmet Bey sustuğunda, Ares hiçbir şey söyleyemedi. Gözleri yerden kalkmadan kaldı bir süre. Söyleyecek herhangi bir sözü yoktu. Zira karşısında ki, manevi babasına hak veriyordu.
"Henüz genç bir delikalıyken, içimde büyük bir boşuk vardı. Huzursuzdum. Hâlbuki elimde sahip olduğum öyle bir güç vardı ki. Emrimde çalışan onca adam, para kasam ağzına kadar doluydu. Öyle kudretliydim ki, istediğim adamı anında öldürebilir ve bu konuda kimse hesap vermeyebilirdim. Bir servet sayılabilecek paraları tek bir gecede, kumarda kaybedebilirdim; bana dokunmazdı bile" onu izleyen Mehmet bey, tepkisine bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Efendisi
Teen Fiction"Kaç benden, uzak dur. Ben katilim, Azrail'im. Azrail'in bir insana sunabileceği tek şey ölümdür. Bu yüzden git Beren" "Ben elindeki kandamlaları ile sevdim seni. Gözlerin kararıp, Azrail'e büründüğünde bile sevmeye devam ettim. Atmayı unutan kalbin...