20. Bölüm

133K 7.8K 284
                                    

Saat gece yarısını çoktan geçmiş ve erkekler tahsilattan dönmüştü. Erkekler odalarına dönerken, Ares merdivenleri aşıp, bodrum katına ulaştığında, toplantı odasının yan tarafında kalan, spor salonuna girmişti. Işığa uzanıp, içeriyi aydınlattığında, adımları direk boks torbasının önüne buldu. Ellerini yumruk yapıp, boks torbasının sarsmaya başladığında bir şeyin hıncını çıkarır gibiydi. Onun geleceği, geçmişi yüzünden yok olmuştu. Öyle acılara tanık olmuştu ki bedeni, bıraksa artık adım atmaya dahi mecali yoktu. İlmek ilmek silmişti geçmişi, geleceğine dair her ne varsa. Elinde tutunabileceği, ya da başka bir değişle; tutunmak istediği hiçbir şey kalmamıştı. Zira Ares, o lanet yerden kurtulduktan sonra bile hala bedeninde izlerini taşıyordu. Hayatına birini dâhil etmek, tüm o izlerin nedenleri açıklamak demekti. Buna göze dahi alamıyordu. Atılan her yumruğunu, lanet ederek sallıyordu. Geçmişine, geleceğine, kendine ve en çokta söz dinlemeyen kalbine, lanet ediyordu. Hala böyle bir istek için nasıl çarptığına lanet etti.

Öfkesinin sebebi; onu dinlemeyen bedenineydi. Gözleri onun üzerinde gezinirken, orada işi neydi? Neden onca kalabalığın içinde, beyni sadece onun sözlerine odaklanıyordu. İçini saran bu kıpırtı, neden bu kızı gördüğünde, ortaya çıkıyordu.

Diğer insanlardan bu genç kızı ayıran neydi? Ares bu genç kıza, neden bu kadar çok sarılmak istiyordu? Nefret ediyordu Ares aklında gezen bu düşüncelerden. Bu duyguları hiç ama hiç sevmemişti. Böyle bir kızın onun dünyasında yeri yoktu, olmamalıydı. Ares, tüm bunları yok etmeli ve kaldığı yerden devam etmeliydi. Onun kaldıramayacağını anlamak, Ares için hiçte zor değildi. O karanlığa hüküm süren bir adamdı. Onun gibi birini haketmediğini düşünüyordu Ares. Attığı yumrukların ardı arkası kesilmezken, sol avcunu sıkamaz hale geldiğinde, yumruklarına zoraki ara vermişti. Havada olan yumrukalrından dolayı, bileğinden dirseğine uzanan, ince birkaç kırmızı çizgi vardı.

Avucunu yukarı kaldırıp, yarasına baktı Ares. Yeniden tazelenmiş, mahfolmuştu. Yürüme bandına doğru yürüyüp, koluna astığı havluyu aldı, oradan. Önce bedeninden aşağı süzülen teri sildikten, sonra eline gelişi güzel sardı. Yorgun adımları ile odasına geçtiğinde, eline iyi bir pansuman yapmak için biraz çabalasa da, sonuç idare ederdi. Yatağına uzandığı sıra ancak fark edebilmişti, komodinin üzerindekileri. Selin' in hazırladığı meyve suyu ve bir ufak bir not kağıdı. 'Uzun süredir içmedin, lütfen sağlığın için kabul et' Yazıyı okuduktan sonra onları endişelendirdiği için kendi kendine hayıflandı Ares.. Tüm bu güçlü durma arzusu tamamen onlarında, eğilim göstermesi içindi. Birkaç haftadır onu rahatsız eden ses yine oradaydı. "Tek ve uzun yaşamaktansa, bu ailenin bir parçası olarak kısa ve mutlu bir hayatı tercih ederim"

Beren dün gece rüyasında anne ve babasını gördüğü için yine evinden erken bir saatlerde ayrılıp, kabristana doğru yola koyulmuştu. Ayaklarının altında ezilen, kar sesi eşliğinde ilerlerken, çoğu zaman eğlenceli gelen bu durum, bu kez onu memnun etmemişti. Bugün kendini diğer günlerden çok daha yorgun hissediyordu. Belki de sebebi, tüm gece uyuyamamasından kaynaklanıyordu. Bu durum sadece bugün için geçerli değildi aslında. Beren birkaç gündür, durgun ve fazla halsizdi.

Dalgınlığı işine de yansırken, onu imkansız bir duruma doğru sürükleyen hayata karşı savunmasızdı. Tane tane süzüldüler yanaklarından, anne ve babasının mezar taşları karşısındaydı o an. "Merhaba anne, merhaba baba" hıçkırıkları da sözlerine eşlik etmişti.

"Ben birkaç gündür pek iyi değilim" bedenini taşımakta zorlanan bacakarına uyarak, annesinin mezarının mermerine oturdu. "Sebebinin ne olduğunu bilmiyorum ama boğulacak gibiyim. Eksik hissediyorum kendimi" bir fısıltı gibi ulaşıyordu sesi dışarıya doğru. "Kalbim sıkışıyor sanki. Nefes almak öyle zor geliyor ki. Yanımda olmanıza ihtiyacım var, size sarılmaya çok ihtiyacım var" hıçkırıkları çoğaldığında olduğunu onları serbest bıraktı.

Karanlığın EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin