Ertesi gün öğle saatleri restoranın birkaç saatlik boşluğundan faydalanan kızlar, mutfakta bir şeyler atıştırıyordu. "Benim bugün birkaç saatlik dersim var. Bunun izin alabilir miyim?" sorduğu sıra mahcubiyeti sesinde yansımıştı. Kızlar bu durumdan kesinlikle hoşnutsuzdu. "İzin almana ne gerek var Beren, elbette istediğin zaman gidebilirsin. Burada bir çalışan değilsin sadece. Sen artık ailemizin bir üyesisin. Gelecek sefer gideceğini, izin almak yerine sadece haber vermen yeterli"
"Teşekkür ederim" Kısa sırada okul için hazır olan Beren, içinde ders notlarının bulunduğu çantasını omzuna taktıp, odadan ayrıldı. Tabii sıra da telefonunu masanın üzerinde unuttuğunu fark edememişti. "Ben çıkıyorum" diyerek seslendi, mutfaktaki kızlara. "Kendine dikkat et" Beril' in sözlerini duyan Beren anında onun yüzüne bakmıştı. Ne kadar zaman geçmişti bu sözü duymasının üzerinden. Sanki annesinin ses ulaştı kulaklarına. "Ederim" dediğinde, gözleri dolu dolu olsa da, yüzünde eşi benzeri olmayan bir gülümseme vardı.
"Nerede kaldı, neden hala gelmiyor?" Beril birkaç saattir aynı şeyi söylemekten bıkmayan bir tavırla sözlerini yineledi. "Telaşlanma Beril, dersleri uzamış olabilir"İdil' in sözleri onu sakinleştirmek istedi. "Gideli saatler oldu İdil, geç kalacağını haber verebilirdi" "Beni meraklandırdın Beril, ben bir onu ararayım" Nilay, sözlerinin ardından cep telefonunu çıkarıp, Beren' in numarasını buldu ve aramayı başlattı. "Kızlar üzgünüm ama Beren telefonunu, soyunma odasında unutmuş" o sıra arka kapıdan içeri Çağla, elinde Beren' in telefonu ile girmişti.
"Cidden tüm bunlar bir şaka olmalı. Ben artık Can' a haber veriyorum" "Söyle, benim güzel diğer yarım. İsteğin nedir?" telefonu yanıtlayan sevgilisinin ardından mum gibi eriyip, gidebilirdi ancak şuan ciddi bir telaşı vardı. "Can, Beren ortada yok. Dersi olduğu için birkaç saatliğine diye gitti ama saatler oldu, hala ortada yok. Telefonunu da burada unutmuş, onu nasıl ulaşacağımızı da bilmiyoruz"
"Sevgilim biraz sakin ol. Belki uğraması gereken bir yer vardır" Can sakin bir tavırla söylerken, Beril' i daha da kızdırıyordu. Ancak şöyle de bir gerçek vardı ki; Can yaptığı telefon görüşmesi aynı masada olduğu Ares' in dikkatini çekmişti.
"Can, her neredeyse git onu bul ve buraya getir" telefonu sevgilisinin yüzüne kapatmış olmaktan o an ki ruh hali ile umursamadı Beril. Korkusu onun başına bir gelmiş olduğu düşüncesindendi. Bu yüzden sinilerine bile hâkim olamıyordu.
"Bu sefer ki konu ne?" sandalyesinde arkasına yaslanan Anıl, alaylı bir ifade ile soruyordu. "Beren, birkaç saatlik dersi olduğunu söyleyip, gitmiş. Ama bu zamana kadar dönmemiş. Bir de telefonunu restoranda unutmuş. Kızlarda hali ile endişelenmiş tabii" Ares onun sözlerinin ardından sözü ele aldı. "Bunu ben halledeceğim" oturduğu sandalyesinden kalkıp, kendi odasında büyük adımlarla ilerledi Ares. Diğerleri ona bunu nasıl yapacağını sormamışlardı, zira Ares' i yeterince iyi tanıyorlardı. Ares her adımının dahi hesabını yapan bir adamdı. Beren' e ulaşmak, Ares için hiçbir şeydi. Ares restoranı gözlemlemesi için kapıya dikkkitği adamı aradı.
"Buyrun efendim" "Beren nerede?" direkt olarak konuya giriyor olması, onunda merak etmesindendi. "Şuan bir kabristanda efendim"
Şirketten ayrılan Ares, zaman kaybetmeden kabristana ilerliyordu. Beren hakkında birçok şey öğrenmişti Ares. Anne ve babasının kabrinin nerede olduğu şöyle dursun, anne ve babasının hangi okuldan mezun olduğunu dahi biliyordu.
Sonunda bir mezar taşının üzerine oturmuş olan aradığı bedeni gördüğünde, rahatlamıştı. Ağladığını anlamak kolaydı. Sessizce ilerleyip, yanına vardığında, onun babasının adının yazılı olduğu mezar taşına oturdu. Onu fark eden Beren, gözyaşları ile ıslanmış gözlerini ona çevirdiğinde, onun o an bir hayal olduğunu düşündü.
Onun yüzüne bakıp, birkaç damla daha aşağıya süzüldüğünde, bu görüntüden Ares kendini hiç olmadığı kadar rahatsız hissetti. Etraf yeterince ağaçla kaplı ve bu da insanoğlu için daha çok oksijen demek olsa da, Ares' in nefes almasını engellen bir el yapışmıştı sanki boğazına.
"Ağlama" dediği sıra, elini uzatıp, onun akmakta olan gözyaşının birini, narin yanaklarından sildi. O an, karşısında ki bedenin, tenine değen eli ile afalladı Beren. O gerçekti ve şuan yanındaydı. Tenine değen onun eli altında, bu soğuk kış günün ortasında, temas ettiği yerin sıcacık olduğunu hissetti, Beren. Ares, onu teselli edip, gözyaşlarını silmek istiyordu. Ancak fazla beceriksiz biri olduğunu düşünen Ares bunu nasıl yapacağını bilmiyordu.
"Yanımda olmalarına ihtiyacım var" zorla çıkan bu sözler, hıçkırıklarla ulaştı Ares' in kulağına. Ares, Beren' i o an kolları arasına alıp, sıkıca sarılmak istedi.' Yanındayım ve hiçbir zaman yalnız olmayacaksın' demek istedi. Ama yapamadı. Ona sarıldığı an, kendi bedeninin isteklerine boyun eğip, onu bir daha bırakamamaktan korktu.
"Nasıl hissettiğini biliyorum" soğuk bir kış günü, etrafta kimse yokken, bu koca kabristanda, oturup, konuşan iki bedendi onlar. "İnsanlar kadere mahkûm, ona boyun eğmek zorunda. Sürekli bir şeyler yaşayıp, bir şeylere karşı mücadele ediyoruz. Aslında bu mücadelede yenilmek, ya da kaybetmek yok. Her halükarda zaman akıp gidiyor ve biz yine ona uyuyoruz" konuşan Ares' in gözleri Beren' in anne babasının mezar taşlarının üzerindeydi. "Onları kaybettiğin için bundan dahasını kaldıramayacağını düşünüyorsun. Ama öyle değil, hem de hiç değil. Ailen ile nasıl bir hayatın vardı bilmiyorum. Ama onlara ait bir mezar taşına sahip olduğun için bile şanslı sayılırsın" Ares bunu kendi annesinin mezarının bile olmayışının acısı ile söylüyordu. Bu sözlerin ne kadar derin bir acı taşıdığını Beren, o an anlayamadı.
"Taşıdığın acıların içine gömülüp, kapalı bir kutu gibi yaşamak belki senin için daha kolaydır. Ama unutma, yaşamak için tek şansın var ve sen yolun çok daha başındasın" gözleri ona döndüğünde, Beren ile gözgöze geldi. Bundan memnun oldu Ares. "İnsanoğlu çabuk alışan canlılardır. Onların yokluğuna eminim alışmışsındır. Sadece artık hayata ayak uydurmak istemediğin için bu ihtiyaç hissi ile boğuşuyorsun. Artık gelmeyecekler Beren, onlar yanındayken yaşadığın hayat çoktan bitti" acımasızca kurduğu bu cümleler, karşısındaki bedenin canı yakmak için söylediği şeyler değildi. Ares kendi acısının üzerine tecrübe ettiklerini dile getiriyordu.
"Eğer hala nefes alıyorsan, hayatın akışına uymak zorundasın. Başına gelen şeyleri sessizce kabul edip, yaşamak çokta mantıksız değil" kendi inandığı gerçekleri dile getiren Ares' de hayata karşı bakış açısı buydu. O da hayatın akışına uymak zorunda kalmış bir adamdı.
"Artık yeni bir ailen var. Buraya gelmek yerine, neden onlara gitmiyorsun?" Beren' in artık gözyaşlarının düşmüyor olması onu fazlası ile memnun etti. "Hayata karşı verdiğin mücadelede yanında olmak istiyoruz. Yapman gerek tek şey bunu kabul etmek"
Akşam saatleri tüm bireyler malikâneye varmıştı. Ares' in kabristanda yaptığı konuşma, onlar arabaya binip, eve varıncaya kadar Beren' in aklında dönüp durdu. Ona kesinlikle hak vermişti.
Neden onları hatırladığında ağlamak zordundaydı ki.
Hâlbuki gülümseyerek hatırlayıp, böyle eşsiz anılara sahip olduğu için memnun olmalıydı. Ares sözlerinde haklıydı, insanoğlu için her an önemli ve kıymetliydi. Zira her an son anı olabilir ve koca dünaya bir hiç olabilirdi. O güne kadar biraz hayata alışmayı neden çabalamasın ki bir insan?
Araba malikânenin önünde durduğunda, Beren arabadan inmek için hareketlendi. Ancak o sıra Ares' in sesi ile durmak durumda kaldı. "Bundan sonra gittiğin her neresi olursa olsun, diğerlerine haber ver. Ayrıca telefonunu ikinci kez unutuyorsun. Bir daha olursa bu kadar sakin karşılamayacağım" sert ses tonu bile onun neler yapabileceğinin ufak bir göstergesi gibiydi.
"Bu evin kuralları var. Herkes sorumluluğunu bilmelive buna bağlı kalmalı" onun sert ses tonundan korktuğunu hissetti Beren. Birazevvel kabristanda konuşan adam ile şuan konuşan adamın, ikisinin farklıinsanlar olduğuna yemin dahi edebilirdi. Bakışları, ifadesi ve ses tonu, nasılbu kadar değişebilirdi bir anda.
Lütfen desteğinizi esirgemeyin.
Sorularınız olursa, lütfen benimle iletişime geçin.
İnstagram: aysunaltnbas
![](https://img.wattpad.com/cover/77835983-288-k59008.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Efendisi
Teen Fiction"Kaç benden, uzak dur. Ben katilim, Azrail'im. Azrail'in bir insana sunabileceği tek şey ölümdür. Bu yüzden git Beren" "Ben elindeki kandamlaları ile sevdim seni. Gözlerin kararıp, Azrail'e büründüğünde bile sevmeye devam ettim. Atmayı unutan kalbin...